KESK’li kadınlar öncülüğünde "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" nedeniyle, çocuklara yapılan cinsel istismar başta olmak üzere kadınlara yapılan taciz ve tecavüz vakalarıyla gündeme gelen Siirt’te yüzlerce kadın her türlü şiddete karşı duracakları mesajını verdi.
Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi’nden mitingin yapıldığı Newroz Alanı’na "Kadın kırımına hayır", "KESK’li kadınlar onurumuzdur", "Siyasi operasyonlara hayır" ve 340 tutuklu kadının isminin yazılı olduğu büyük bir pankart, Kürtçe ve Türkçe dövizler, cinayetler sonucunda hayatını kaybeden Şemse Allak, Necla Yıldız, Pippa Bacca başta olmak üzere çok sayıda kadının fotoğraflarını ellerinde taşıyan kadınlar, "Kadın kırımına hayır", "Özgürlük oluncaya kadar direniş" sloganları eşliğinde yürüdü.
‘Geleceğimizin üzerinden ellerinizi çekin’
Alanda bir konuşma yapan Kadın Sekreterimiz Canan Çalağan, AKP iktidarının tecavüzleri meşrulaştıran zihniyetine dikkat çekerek, topyekun bir şekilde kadınların, emekçilerin, Kürtlerin, direnen tüm kesimlerin üzerine sistemin geldiğini belirtti. Çalağan, tutuklu kadınların fotoğraflarının ve isimlerinin olduğu pankartların içeri alınmamasını sert bir dille eleştirerek, "Arkadaşlarımızı tutuklayabilirsiniz. Fotoğraflarına dahi tahammül etmiyorsunuz. Pankartlarını içeri almayabilirsiniz. Ama onları asla yüreğimizden sökemezsiniz" dedi. Siirt’te olmalarının anlamına da değinen Çalağan, "Geleceğimizin üzerinden ellerinizi çekin diye buradayız. Çocuklarımızın üzerinden elinizi çekin diye buradayız. 16 yaşında bir kızın tecavüzcüsü aramızda dolaşıyor. Biz suçlunun kim olduğunu biliyoruz. Suçlu erkek egemen sistem, eril zihniyettir" ifadesinde bulundu.
Kadın Sekreterimiz Canan Çalağan’ın konuşma metni aşağıdadır:
Bu gün 25 Kasım. Bundan yıllar önce Dominik cumhuriyetinde bir uçurumun dibinde 3 kadın cesedi bulundu. Tecavüz edilerek katledilen bu kadınlar, ülkelerindeki diktatörlüğe karşı, özgürlük mücadelesi yürüten Mirabel Kardeşler di.
Bu vahşetin üzerinden yarım yüz yıl geçti, çok şey değişti, gelişti. Fakat kadına yönelik şiddet hiç bitmedi; kadınların haykırışları, çığlıkları hiç dinmedi.
Tam aksine, erkek egemen zihniyet, kurduğu devletçi sistemle kadının emeğini, bedenini, kimliğini sömürmeye devam ediyor. Baş kaldıran, bu düzeni reddeden kadınlar ise en insanlık dışı yöntemlerle susturulmaya, itaat etmeye zorlanıyor.
Yıl 2011 Dünyanın başka bir köşesinde, Türkiye’de de ne yazık ki durum pek farklı değil.
Ülkeyi 9 yıldır “kadın erkek eşit değildir” diyen bir başka diktatör yönetiyor.Ülkemizde kadına yönelik şiddet her yıl artarak devam ediyor. Her gün ortalama 5 kadın en yakınındaki erkekler tarafından öldürülüyor. 9 yıldır her gün kadınlar katlediliyor ve iktidar bu kırımı durdurmak bir yana, adeta meşrulaştırıyor.
Kadınlara yönelik gerici-muhafazakâr söylemler, toplumdaki cinsiyet ayrımcı bakış açısını pekiştirirken, şiddet uygulayan erkekleri de cesaretlendiriyor. Başbakanın, Kadınlara “üç çocuk doğurun” diyerek evin yolunu gösterdiği bu ülkede, Sözüm ona akademisyen olduğu iddia edilen bir başka kişi, dekolte giyen kadının tecavüze davetiye çıkardığını söyleyebiliyor.
Biz kadınlar, bu dünyayı değiştirmek için sokaklarda mücadele ederken işimizden atılıyoruz, , sürgün ediliyoruz, tehdit ediliyor ya da aşağılanıyoruz. Emeğimizin sömürüldüğü, yoksullaştırıldığımız, iş güvencemizin tehdit altında olduğu, sağlık, eğitim ve yaşam hakkımızın ellerimizden alındığı, giderek artan pahalılığın şiddetine maruz kaldığımız bu ülkede, çıkarılan yasalarla örgütlenme hakkımız da engellenmek isteniyor.
Yine aynı ülkenin çalışma yasasında kadının adı bile yok. Bilakis, iş yasaları, yönetmelikler kadını nasıl daha fazla sömürebiliriz hesabından ibaret. Büyük oranda istihdam dışı bırakılan kadınlara iş sağlığından ve güvencesinden yoksun, esnek ve kısmi süreli çalışma koşulları dayatılıyor.
Erkek şiddetiyle, ayrımcılık ve eşitsizlikle mücadele eden tüm kadınlar bugün “ileri demokrasi” söylemini dilinden düşürmeyen AKP iktidarının hedefindeler. Emekçisiyle, öğrencisiyle, aktivistiyle, emek ve demokrasi için mücadele veren tüm kadınlara cezaevinin kapıları işaret ediliyor. Gözaltı ve tutuklamalarla, mücadele veren örgütlü kadınlar susturulmaya çalışılıyor. Bu baskı ve engellemeler de, günümüzdeki kadın kırımının bir başka boyutuna işaret ediyor.
Yaşamın her alanında şiddetin her türlüsüne maruz kalan biz kadınlar, en ağır şiddeti, en büyük acıları ve kayıpları, çatışmalı ortamlarda yaşıyoruz. Bizzat uygarlığın kendisini savaşlarla inşa eden erkek aklı, kadına rağmen ama en fazla da kadını ezerek bu savaşları sürdürdü. Bugün de ülkemizde 30 yılı aşkın bir zamandır, kirli bir savaş yaşanıyor. Tüm insanları, halkları derinden etkileyen; ölümlere, acılara, feryatlara sebep olan bu savaşın dişini en çok gösterdiği kesim kadınlar ve çocuklar. Savaş ortamında kadınlar en pervasız şiddete maruz kalıyorlar; tacizler, tecavüzler, cinayetler en şiddetli halini bu ortamlarda alıyor. Anadilleri yasaklanarak yaşamdan zaten koparılmış olan kadınlar, savaşın şiddetiyle o hiç bilmedikleri yaşama fırlatılıyor göçe zorlanıyorlar. Yaşadığı topraklardan zorla koparılıyorlar. Gittikleri şehirlerde yaşamın en ağır yükünü de yine kadınlar taşıyor.
Toplumsal cinsiyet rolleri ne şiddet, ne acı, ne de çatışma dinliyor! En son Van’da yaşanan deprem gibi doğal afetlerde dahi kadınlardan kendilerine dayatılan toplumsal rolleri yerine getirmeleri bekleniyor. Çocuk ve yaşlıların bakımı, temizlik, yemek gibi ev işleri, kocaya hizmet en zor koşullarda dahi askıya alınmıyor. Kadınlara adeta “ne olursa olsun görevlerini unutma, ihmal etme” deniyor. Bu da yetmezmiş gibi, AKP iktidarının Van’ı boşaltma girişimi nedeniyle göç etmek zorunda kalan kadınlar gittikleri yeni yerlerde ciddi ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar.
Sevgili kadınlar bu gün eril zihniyetin en çirkin yüzünü sergilediği Siirt’te olmanın bizim için ayrı bir önemi var. Kadın kırımının en aşağılık biçimi olan tecavüzlere, üstelikte geleceğimiz olan çocukları hedef alan tecavüzlere dur demek için buradayız.
Biliyoruz ki bu ülkede mevcut İktidarın denetiminde olan yargı, adaleti sağlamak bir yana, aldığı kararlarla suçluları adeta cesaretlendiriyor.
Son olarak kamuoyunda utanç davası diye bilinen ve 7,5 sene Mardin Ağır Ceza Mahkemesinde süren yargılama sonucunda verilen karar, bu ülkede hiç kimsenin hafızasından silinmeyecek nitelikte bir karardır. Mardin’de13 yaşında bir kız çocuğu tam 1.5 sene boyunca asker, polis, esnaf, memur, bir protokol gibi dizilen onlarca erkek tarafından tecavüze uğradı. Hem de sayısız kez. Ne oldu? Tecavüzcüler korundu, en ciddi cezai indirimler yapıldı, tıpkı diğer tecavüz davalarında olduğu gibi. Ve erkek yargı 13 yaşında bir çocuğun tecavüze rızası olduğuna kanaat getirdi.
Bu karar tecavüzcülerin elini güçlendirdi, cesaretlendi. Onun içindir ki Siirt’de 16 yaşında bir çocuğa tecavüzle yargılanan sanık bu gün tutuksuz yargılanıyor. Yine N.Ç. ile aynı yaşlarda dört ilköğretim okulu öğrencisi çocuğumuzun geleceğini karartan, okuldaki makam odasında dört sene boyunca çocuklara tecavüz eden müdür yardımcısı hala kayıp! Soruşturma başladıktan sonra Siirt’i ilini elini kolunu sallayarak terk ediyor, emeklilik işlemlerini yapıyor, her ay devletten emekli maaşı alıyor, hastaneye gidiyor, noterde avukatına vekâlet çıkartıyor ama nedense bir türlü yakalanamıyor! Devletin muhteşem istihbaratı Siirt’te bazıları için tıkır tıkır işlerken bazıları için milim kıpırdamıyor.
Ama biz kadınlar suçluyu tanıyoruz!
Suçlu Erkek egemen zihniyet ve onun iktidar aygıtlarıdır!
Suçlu, kadını koruyamayan adalet sistemi ve uygulayıcılarıdır!
Siirt’te yaşanan davaları bu güne kadar takip ettik, sonuna kadar da takip edeceğiz.
Bilinmelidir ki; her gün iradesi kırılmaya çalışılan, baskıya ve ayrımcılığa maruz kalan biz kadınlar içimizde direniş ve özgürleşme isteğini her gün çığ gibi büyütüyoruz!
Şiddete, baskıya, eşitsizliğe karşı çıkıyor, susmuyoruz. Eril zihniyete sesleniyoruz, siz kadın katillerini, tecavüzcüleri korumaya devam edin bizde her fırsatta teşhir etmeye devam edeceğiz.
Kadınız biz, yaşamın yaratıcısı, diğer yarısıyız. Mücadelemiz bizim olanı geri alma mücadelesidir. Beş bin yıldır diri diri gömüldük, cadı kazanlarında yakıldık, giyotinlerde can verdik, recm edildik, tutsak edildik yılmadık. Tüm insanlık için baskının ve sömürünün olmadığı bir dünya düşlüyoruz. Kuruncaya kadar da yılmayacağız. Alanlarda onurlu barışı, demokrasiyi ve özgürlüğü haykırmaya devam edeceğiz.
Tarihten miras aldığımız direnişi, mücadeleyi her gün daha fazla büyüterek sürdüreceğiz. Yol uzun, sesimiz güçlü.
KESK Basın Bürosu