Bir televizyon programına katılarak hükümetin yılsonu bütçe hedefinin tutmayacağını açıklayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hedefin tutmamasında memur maaş zamları, ulaştırma yatırımları, sağlık, sosyal güvenliğe yapılan harcamaları ve özelleştirme gelirlerinin yetersizliğini gerekçe göstermiştir.
Sosyal harcamaları kısan, toplumun ihtiyaç ve menfaatlerini gözetmeyen yatırımlara kaynak aktaran bütçe pratikleri, belli ki AKP hükümetine yetmemekte, halkın sırtından daha fazla tasarruf sağlamaya yönelmektedir.
Bilindiği gibi bugün en şiddetli halinin görüldüğü Avrupa bölgesinde halkı derin bir yoksulluğa iten “kemer sıkma” uygulamaları, Türkiye’de de “mali disiplin” adı altında uygulanmaktadır. Neoliberalizmin iktisadi stratejisi olan mali disiplin uygulaması, özellikle Türkiye gibi dış kaynak bağımlılığının derinleştiği ülkelerde IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan bir program olarak uygulanmaktadır. Ülkemizde de bu program bugün AKP eli ile “başarılı” bir şekilde yürütülmekte, devletin halktan topladığı vergiler “mali disiplin” adı altında halkın ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmak yerine sermaye için muhafaza edilmektedir. Artık bütçe harcamaları, özellikle finans sermayesinin, kriz süreçlerindeki “devlet garantisi” görevini görmekte, toplum yararına yapılan her harcama bugün olduğu gibi göze batmaktadır. En çarpıcı örneğini kamu emekçilerine “reva” görülen zam oranlarında yaşadığımız bu süreç, sadece kamu emekçilerini sefalet zammı ile yoksulluğun pençesine itmekle kalmamakta, sosyal güvenlik harcamaları ve emekli maaşları gibi transfer ödemelerinin de Şimşek’in ifadeleri ile birer “yük” olarak algılandığını göstermektedir.
Kamu emekçilerinin “insan onuruna yaraşır” bir yaşam sürmesine izin vermeyen, onları hayat pahalılığının altında ezdiren, halkı eğitim, sağlık, kültür, adalet ve barınma hakkından mahrum eden bütçe stratejisi ile AKP hükümeti, kamu emekçilerine yapılan maaş zammının bütçeye 4,5-5 milyar liralık ilave yük getirdiğinden yakınmaktadır. Kendileri gözden kaçırdılar ise hatırlatalım, Ocak-Haziran dönemi içinde asker-polis harcamalarındaki artış geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 18’e yakındır.
Bugün içeride ve dışarıda savaş stratejini benimsemiş AKP hükümeti, Suriye ve Ortadoğu’ya yönelik üstlendiği taşeronluk misyonu ile Türkiye’yi Suriye iç savaşının merkez üslerinden birisi haline getirerek, içeride de Kürt sorununda da askeri ve siyasi operasyonlarla sürdürdüğü savaş çizgisini sürdürmektedir. Bu şiddet sevdasının bir resmi de bütçede ortaya çıkmakta, halk için hiçbir zaman “yeterli” kaynağı olmayan bütçede “savunma” ve “güvenlik” harcamalarının boyutu 20 milyar TL’ye yaklaşmıştır. Hatay’ı işgal kapısı haline getiren AKP hükümeti, Suriye’de savaş kışkırtıcılığı politikaları sonucunda Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamasına göre sadece mülteciler için 300 milyon dolar harcamıştır. Bu şüphesiz ideojik bir tercihtir. AKP hükümeti, halktan giderek artan oranda topladığı vergileri halkın ihtiyaçlarına değil, halka karşı oluşturduğu baskı mekanizmasına ve dışarıda üstlendiği misyon ile ABD taşeronluğuna akıtmaktadır.
Hükümete soruyoruz, bu soyguna daha ne kadar devam edeceksiniz?
Yapılan açıklamalardan anlaşılan o dur ki, bugüne kadar sermayenin hizmetine sunulan halkın kaynakları hükümete artık yeterli gelmemekte, kendi ifadeleri ile “yük” olarak tanımladıkları sosyal harcamaları daha da kesmeye yönelmektedirler. Dahası AKP’nin Ortadoğu’da düştüğü siyasi kriz içinde, resmi açıklamalara göre şimdiden milyon dolarları geçen savaş harcamalarının daha da artacağı öngörülmektedir. Bu artan harcamaların kaynağının da yine halkın cebinden toplanan ve her geçen gün artan vergiler olacağı açıktır. Bizler KESK olarak AKP hükümetini, tek teminatı şiddet, baskı ve daha fazla yoksulluk olan bu uygulamalardan derhal vazgeçmeye davet ediyoruz.
Yürütme Kurulu