KESK, DİSK, TTB ve TMMOB’un çağrısıyla demokrasi ve emek güçlerinin destek verdiği, tüm illerden on binlerce emekçinin katıldığı “İnsanca yaşam için eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye” şiarıyla örgütlenen miting 8 Ekim’de Ankara’da gerçekleşti. Emekçiler, AKP’nin kanun hükmündeki kararnameleriyle hak gasplarına, kıdem tazminatına yönelik saldırılarına, güvencesizliğe ve esnek çalışmaya karşı Sokağın Meclisini kurdu!
Doğanın yağmalanması ve yok edilmesine, savaşa, füze kalkanına, kadına yönelik şiddete, baskıya, gözaltılara, tutuklamalara, işsizliğe, yoksulluğa, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya, özel istihdam bürolarına karşı sloganlar atılırken, emekçiler “Grevli Toplu Sözleşme” hakkının engellenemeyeceğini haykırdı! Mitingde eğitim ve sağlık alanında bilimsel, nitelikli, ücretsiz kamusal hizmet de emekçilerin temel talepleri arasında yer aldı.
Miting’de sırasıyla DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı, TTB Merkez Konseyi Başkanı Eriş Bilaloğlu ve Genel Başkanımız Lami Özgen konuştu.
Genel Başkanımız konuşmasına, mitinge katılan kamu emekçilerini, işçileri, sağlık emekçilerini, mühendisleri, mimarları, kadınları, gençleri, işsizleri, emeklileri ve barış yanlılarını selamlayarak başladı.
Konuşmasında özetle “Türkiye, iç ve dış politikada başrolünde egemenlerin bulunduğu bir kayıkçı kavgasının içerisinde adım adım ilerliyor.
Bu tür kavgaların kazananı her zamanki gibi yine egemenler oluyor; emekçiler, halk bu kavganın ezileni olmaya devam ediyor.
12 Eylül’e karşı olduğunu iddia eden AKP, 12 Eylül’ün açtığı yolda hızla ilerliyor. "İleri demokrasi" adı altında eski statükonun yerine kendi statükosunu kuruyor. Peki yukarıdan AKP, aşağıdan cemaat eliyle toplumun kuşatıldığı, adeta cendere altına alındığı bu düzende kimler için, ne var? Bu düzen de işçilerin kıdem tazminatının gaspı var.
Özel İstihdam Büroları, Bölgesel Asgari Ücret Uygulaması ile emekçilerin köleleştirilmesi var. Bu düzende anayasal hakkını kullanıp sendikalaşan işçilerin işten atılması var. Bu düzende kamu emekçilerinin iş güvencesinin elinden alınması, kamuda sözleşmeli ve güvencesiz çalıştırma uygulamalarının yaygınlaştırılması var.
Bu düzende kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme hakkını görmezden gelen, hormonla büyütülen yandaş sendikaların da desteğiyle kamu emekçileri mücadelesinin önünü kesmeyi hedefleyen düzenlemeler var.
Bu düzen de ‘Devlet adına bin operasyon yaptım’ sözlerinin sahibine ödül gibi ceza, parasız eğitim talep eden öğrencilere 2 yıl hapis var. Bilimsel, demokratik, laik, anadilde eğitim ve özerk üniversite mücadelesi veren üniversite öğrencileri okuldan atma var.
Bu düzende Hopa’da Metin Lokumcu’nun hayatına mal olan, Gerze’de, Tortum’da ve daha birçok yerde toprağına, suyuna sahip çıkarak; HES’lere, Termik Santrallere, Nükleer Santrallere karşı mücadele edenlere acımasız saldırılar var.
Bu düzende Emperyalist saldırganlığa karşı ülke topraklarının üs olarak kullanılması, Malatya Küreciğe füze kalkanı kurulması çalışmaları var.
Bu düzende Kürt sorununda demokratik, barışçıl çözüm yerine daha fazla silah/savaş, daha fazla ölüm anlayışının dayatılması var. Barış ve diyalog yerine imha ve inkarın sürdürülmesinde inat var. “Artık yeter! Kimse ölmesin" diyenlerin susturulmak istenmesi var.
Bu düzende halkın oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarını, siyasetçileri yaka paça gözaltına alarak, tutuklayarak bir halkın iradesinin teslim alınacağını düşünenler var.
Bu düzende basının kontrol altına alınması, muhalif gazetecilerin “örgüt üyeliği” gibi gerekçelerle tutuklanması, basılamamış kitapların toplatılması var. Bu düzende düşünceyi ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin korunması var.
Bu düzende, evinde, sokakta ve işyerinde var olma mücadelesi veren kadınlara yönelik şiddet ve cinayetlerin katlanarak artması var.
Bu düzende bırakalım ileri demokrasiyi demokrasiden zerre yok. Ama “Kanun Hükmünde Kararname Demokrasisi” var. KHK’ler yoluyla bakanlıkların yap boz tahtasına çevrilmesi, kamu kuruluşlarının kar amaçlı çalışan şirketlere dönüştürülmesi var.
Kısacası bu düzende emeği ile geçim savaşı verenlere işsizlik, yoksulluk, açlık ve sefalet, demokrasiden, özgürlüklerden, barıştan, kardeşlikten yana olanlara baskı ve şiddet var.” dedi.
Grev hakkımızı kullanmamıza kimse engel olamayacak!
Özgen konuşmasını “Biz, siyasi iktidarı, emekçi düşmanı politikalardan uzak durması, halkın sorunlarına duyarsız kalmaması konularında defalarca uyardık. Krizlere emekçilerin yol açmadığını, bedelini de emekçilerin ödemeyeceğini, işyerlerinde, meclis kapılarında, sokaklarda, alanlarda haykırdık.
Yıllar boyunca hukuka aykırı olarak kamu emekçilerinin sendika kurma hakkı olmadığını savunanlara karşı, Sendikalarımızın kapısına vurulan mühürleri nasıl söküp atmasını bildiysek grevli toplu sözleşme hakkımızı kullanmamıza da engel olamayacaklar.
Türkiye’de kamu emekçileri sendikacılığını, fiili meşru mücadelesi sonucunda hayata geçiren konfederasyon olarak diyoruz ki; yıllar boyunca verdiğimiz mücadele deneyimi ve birikiminin bize öğrettiği bir şey var:
HAK VERİLMEZ, MÜCADELE İLE ALINIR!
Eğer siyasi iktidar grevli toplu iş sözleşmesi hakkımızı bu dönem de gasp etmeye devam ederse, yüz binlerce kamu emekçisinden aldığımız güçle ve fiili mücadele geleneğimizin yol göstericiliğinde grev dâhil bütün demokratik mücadele araçlarını kullanmaktan geri durmayacağımızı tekrar ifade ediyoruz.” diyerek tamamladı.
Basın Bürosu