Darbe dönemleri değerlendirilirken, öylesi olağanüstü süreçlerin en somut ifadesi olarak tutuklanma, gözaltı, işkence gibi anti demokratik uygulamaların bilânçosu ortaya konur. 12 Eylül’ün sonuçlarını en çarpıcı biçimde sergileyen ortaya çıkan bilânçosudur. AKP politikalarının bilânçosuna bakıldığında darbeden, olağanüstü hal uygulamalarından bir farkının kalmadığı görülüyor.
Cezaevleri dolup taşıyor. 12 Eylül yıllarında sırasıyla; 1980’de 70.172, 1981’de 79.786, 1982’de 78.201, 1983’te 76.258 kişi cezaevlerinde iken, 2009’da 116.340, 2010’da 120.814 ve Nisan 2011’de 124.074 kişi bulunmaktadır. Nisan ayından bu yana ise 1.548 kişi daha cezaevlerine konmuştur.
HES’lere ve zamlara karşı çıkanlar, gazeteciler, yazarlar, kadınlar, parasız eğitim isteyen öğrenciler, Kürt sorununda barışçıl çözümü isteyenler, kısacası muhalif kesimler ve insanca yaşam isteyen herkes AKP tehditi altındadır!
Bugün ülkemizde Kürt Sorununda diyalog ve barışçıl yollar yerine çözümsüzlük ve inkârın ifadesi olan kitlesel gözaltı ve tutuklamalar yaşanıyor. AKP, demokratik siyasetin önünü kapatmaktadır. 14 Nisan 2009 tarihinden bu yana Kürt sorununun siyasetle çözümüne inananlardan 8 bin kişi gözaltına alınırken bunlardan yarısı tutuklanmıştır! Bu rakamlardan ürkmemek, geleceğimiz adına kaygılanmamak mümkün değildir. Tüm ülke AKP ablukası altındadır. Bunlar “güzel şeyler” değil!
Şu anda 20 KESK üyesi tutukludur. Daha bir hafta önce, Urfa’da, barış çadırını ziyaret ettikleri için 5 KESK’li tutuklanarak cezaevine konuldu. Görülüyor ki, savaş çığırtkanlığı ödüllendirilmekte, barış talebi açıkça cezalandırılmaktadır.
AKP, bu tutuklamaları kanıksatmaya, olağanlaştırmaya ve bu şekilde demokratik kamuoyunun karşı reflekslerini engellemeye çalışıyor. Yandaş medya, basın ahlak ve ilkelerini ayaklar altına alarak kendisine servis edilen haberleri bu amaçla yayınlıyor. Muhalif kesim ve kişilere yönelik sistematik “itibarsızlaştırma” kampanyaları yürütülüyor. Cemaat kendi 28 Şubat’ını ilan edercesine tüm olanaklarını uygulanan politikanın başarısı için kullanıyor.
Halkın seçtiği milletvekillerine, belediye başkanlarına, belediye ve il genel meclis üyelerine yönelik faşizan uygulamalar artmaktadır. Milletvekilleri seçilmelerine rağmen cezaevlerinden salıverilmediler, seçilmişler hastanelik edildi, kapıları balyozlarla paramparça edilerek yaka paça götürüldü… Bir belediye başkanı ölümcül hastalığa karşı yaşam mücadelesi vermesine rağmen yurt dışına çıkışı yasaklanarak yeni Ruhi Su vakaları yaşatılmak istenmektedir.
Böylesi bir ortamda yeni anayasa tartışmaları da sağlıklı yürümeyecektir. Her gün onlarca, kimi günler yüzlerce siyasetçinin, demokratik kitle örgütü temsilcisinin, sendika üyelerinin gözaltına alındığı bir ortamda sivil ve demokratik bir anayasadan bahsetmek ne kadar samimidir?
Evlerimiz, sendikalarımız, parti binaları, her taraf dinleniyor, gözetleniyor. Muhalif kesimlere her an gözaltına alınabilir duygusu yaşatılmak isteniyor. Faşizmin toplumsallaştırılmasına hizmet edecek şekilde muhbirliğin yasa ile teşvik edilmesi tartışması artık sözün bittiği noktadır! Bu korku terörüdür. Korku terörü ciddi toplumsal travmalara yol açacağı gibi bir arada yaşama iradesine ve duygusuna da zarar verecektir.
Bu gidişattan kimseye hayır gelmez. Sadece daha fazla kan, daha fazla gözyaşı ve acının yaşanmasına neden olacaktır. Tek parti diktatörlüklerinin sonu Ortadoğu somutunda bir kez daha görülmüştür.
Demokratik hak ve özgürlükleri genişletecek, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl yollarla çözümünü esas alacak, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engelleri kaldıracak adımlar derhal atılmalıdır.
KESK, emek ve demokrasi mücadelesini her alanda yükselterek bu ablukanın dağıtılmasında rolünü oynayacaktır. Gözaltına alınan ve tutuklanan üyelerimizin haklarını her zeminde koruyup savunacağız.
Artık kimsenin ölmemesi, daha fazla kan ve gözyaşı dökülmemesi için denenmiş ve iflas etmiş yöntemlerden vazgeçilmeli, bir arada kardeşçe yaşama iradesi hayata geçirilmelidir.
KESK YÜRÜTME KURULU