Merkez Yönetim Kurulu’muzun yaptığı basın açıklaması aşağıdadır:
En son 29 Kasım 2010 tarihinde Sami Evren ve Adnan Gölpunar’ın istifasıyla bir kez daha gündeme getirilen taciz iddiası hakkında Kadın Sekreterliğimiz bir açıklama yapmış olsa da, bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Sami Evren ve arkadaşları kamuoyuna açıkladıkları şekilde gerçekte bu iddia nedeniyle mi MYK içinde bir dirençle karşılaşmışlardır yoksa özellikle en son Anayasa referandumu sürecinde “EVET”ci tutumlarını örgüte kabul ettiremedikleri için mi bir dirençle karşılaşmışlardır? Politikalarını örgüte hâkim kılamadıkları için örgütü bilerek işlemez hale getirmeye mi çalışmışlardır, yoksa iddia ettikleri gibi genel sekreter istifa etmediği için mi işlemez hale gelmiştir? Bu sorular ve cevapları önemlidir.
İddianın dile getirilme ve sürekli gündemde tutma çabası TİS ve referandum sürecine denk düşmektedir. Doğaldır ki, politikalar belirlenirken tartışmalar ve farklı görüşler olabilir. TİS ve referandum sürecinde de bu türden tartışmalar yaşanmıştır. O süreçte anayasa değişikliğine konu olan maddeler ve referanduma konusunda örgütümüzün alacağı tutum konusunda kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Örgütün genelinde HAYIR” ve “BOYKOT” arasında bir tutum benimsenirken, bir tek Sami EVREN ve arkadaşları “EVET” tavrı içinde olmuşlardır. Üç farklı eğilim ortaya çıkınca MYK olarak örgütü bir anlamda serbest bırakan bir açıklama yapılmak zorunda kalınmıştır. Ancak Sami EVREN, çeşitli platformlarda genel eğilimin aksine “EVET” tavrını daha çok öne çıkarmıştır. MYK toplantılarında bu tavır sürekli eleştirilmiştir. Buna rağmen en son TİS sürecinde, hükümetin de polemik malzemesi yaptığı üzere, Sayın Bakanla diyaloglarında “bizim HAYIR gibi bir tutumumuz yoktur” demiş, ardından toparlamaya çalışsa da Hükümete kendi siyasal yaklaşımlarını belli etmişti. Konfederasyonumuzu o süreçte de herkesin gözü önünde zor durumda bırakmıştı. Bu durum başta genel sekreter olmak üzere diğer tüm MYK üyeleri tarafından sertçe eleştirilmişti.
Yine bir yandan anayasa referandumu, bir yandan çalışma yaşamına dair yeni düzenlemeler, bir yandan Kürt sorununa dair gelişmeler gibi ciddi gelişmeler yaşanırken Sami Evren Ankara’da çok az bulunmuştur. Bu yaklaşımı da birçok kez eleştirilmiştir. Kendisi ve arkadaşlarının politikaları, yaklaşımları hâkim olmayınca bu kez örgüt işlemez, çalışamaz hale getirilmeye çalışılmıştır.
Yine istifa dilekçelerinde iddia ettikleri gibi baştan itibaren MYK’dan genel sekreterin istifasını istedikleri ve kabul edilmediğini, çözüm çıkmayınca istifa ettikleri şeklinde bir durum yoktur. En son yapılan MYK’da örgütü çalışamaz hale getiren, zan altında bırakan tutumları ve iddiayla ilgili disiplin kurulunun işletileceği söylenince istifa edeceklerini söyleyip toplantıyı terk etmişlerdir.
İstifa eden arkadaşların kadın sorunu ve tacizler konusunda “duyarlı olduğu ama MYK’da bir karşılık bulmadığı” şeklinde yarattıkları hava da tamamen popülizmdir ve doğru değildir. Eriyen, küçülen yapısal durumlarını kurtarmaya yöneliktir.
KESK’in toplumsal cinsiyet mücadele tarihi kimsenin tek başına sahiplenemeyeceği kadar büyüktür, ortak değerlerin toplamıdır.
Anlaşılmaktadır ki, örgütümüz yeni bir saldırı dalgası altındadır. İstifa eden arkadaşlar da bu saldırının bir parçası olmuşlardır.
Emek ve demokrasi mücadelesinde onurlu ve zorlu bir tarihe sahip olan KESK, geçmiş mücadele birikim ve deneyimlerinden dersler çıkararak bu yönelimleri de aşacak güçtedir.
MYK’mız bu sorumluluk ve tarihi görev bilinciyle hareket edecektir. Bize emanet edilen değerleri, mevziyi ve birikimleri daha da geliştirme noktasında kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Üyelerimiz ve emekçilerin mücadele dostlarının güvenini boşa çıkarmayacağız.
Saygılarımızla…