Kadın Sekreterimiz Canan Çalağan’ın 16 Temmuz’da İzmir Karabağlar Polis Karakolunda şiddete maruz kalan Fevziye Cengiz’e ilişkin yaptığı açıklama aşağıdadır.
AKP Hükümeti’nin “işkenceye 0 tolerans” söylemine rağmen, emniyet güçlerinin başta kadınlar olmak üzere, gözaltına aldıkları kişilere işkence niteliğinde uyguladıkları şiddete bir örnek de İzmir Karabağlar Polis Karakolu’nda yaşanmıştır. 16 Temmuz’da bir eğlence mekânından çıkarken polislerce gözaltına alınan Fevziye Cengiz götürüldüğü karakolda polislerin şiddetine maruz kalmıştır. Polisler tarafından ölesiye dövülen kadının karakol kameralarına yansıyan görüntülerinin basında deşifre olması ile kamuoyunun haberdar olduğu bu olay, kadına yönelik şiddetin kadını “koruması” gereken kolluk güçleri tarafından da uygulandığını açık bir biçimde göstermiştir.
Başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere, uluslararası kuruluşlar tarafından “emniyette işkence” vakaları açısından birçok kez mahkûm edilen Türkiye’nin işkence sicilini temizleme noktasından hala uzak olduğunu görmekteyiz. Cinsiyet ayrımcı AKP iktidarının toplumsal her alanda kurumlaşması ile ortaya çıkan tablo, gerici, otoriter ideolojinin pratik uygulamalarının bir görünümüdür. Bu doğrultuda, siyasal iktidardan bağımsız olmayan emniyet kurumunun da iktidarın toplum genelinde yarattığı bu ideolojik-siyasal tablonun bir parçası olduğu açıktır. Bu açıdan, kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ve şiddetin önlenmesinde sadece yasal değişikliklerin yeterli ve sorun çözücü olmayacağını bir kez daha dile getiriyoruz. Yasal değişikliklerin yanı sıra, cinsiyet eşitlikçi bir perspektifle gerçekleştirilecek fiili uygulamaların önemini tekrar vurguluyoruz. Unutulmamalıdır ki, karakolda kadına şiddet uygulayan polisler yasa tarafından “kadını korumakla” mükellef kılınmıştır. Ancak pratikte, polisin kadını korumak bir yana, bizzat şiddet uyguladığı ortaya çıkmaktadır.
Karakollarda yaşanan şiddet olaylarında, şiddet uygulayan kadar Adli Tıp Kurumu da suçludur. Fevziye Cengiz’e yönelik uygulanan şiddette de Adli Tıp Kurumu, kadının şiddete maruz kaldığına yönelik rapor hazırlamaktan imtina etmiştir. Bu durum aynı zamanda, erkek egemen zihniyet ile şekillenen kurumların, kadın karşısında dayanışma içinde olmasının bir örneğidir
Şiddet gören kadının neredeyse suçlu pozisyonuna itilmesi bu olayda da yaşanmıştır. Şiddet uygulayan polislere her hangi bir yaptırım uygulanmamıştır, hala görevlerindedirler. Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış misali, Fevziye Cengiz’e ise "kamu görevlisini yaralama ve hakaret etme" suçundan dava açılmıştır. Bu durum yaşanan birçok pratikte dikkat çekmeye çalıştığımız, erkek egemen yargının kadın karşısında takındığı tavır ve tutum ile ilgilidir. Polis, yargı el ele, kadına yönelik şiddeti körüklemeye, meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Birçok şiddet davasında, cinsiyet ayrımcı bakış açısının egemen olduğu mahkemelerin tutumu, şiddet uygulayandan ziyade kadını “mahkûm” etme eğilimindedir. Hukuki ve etik birçok evrensel normu ihlal etme pahasına, mahkemelerin verdiği eşitliksiz, ayrımcı kararlar kadınların iki kez mağdur olmasına neden olmaktadır.
KESK olarak, Fevziye Cengiz şahsında, tüm diğer şiddet biçimleri gibi, polis eliyle kadına uygulanan bu şiddeti, işkenceyi kınıyoruz. İlk duruşması 15 Şubat’ta İzmir’de görülecek olan davanın yakın takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.