Toplu Sözleşme Sürecinin yaklaştığı şu günlerde, KESK olarak tam da istihdamda var olan cinsiyet eşitsizliğine dikkat çekip, kadınların TİS Talepleri’nin ayrıca ele alınması gerektiğini ifade ederken; kadınların evde, sokakta, işyerlerinde ve tüm kamusal alanlarda eşitlik temelinde görünür olması için mücadele ediyoruz.
Kreşlerin ücretsiz olarak açılması, ebeveyn izni, doğum ve süt izinleri, hamilelik ve emzirme sürecinde fazla mesai uygulamasının kaldırılması, bu süreçte sosyal ve özlük haklarımızın kayba uğramaması, kamuda esnek ve taşeron uygulamasına karşı herkesin güvenceli çalışması işyerlerinde mobbing, cinsel taciz uygulamalarına önleyici önlemler alınması konusundaki taleplerimiz kamu emekçisi kadınların her alanda daha fazla görünür olması için olmazsa olmazlarımızdandır. Ancak biz taleplerimiz örgütlü gücümüzle ifade ederken egemen erk bir kez daha kadına tahammül dahi edemediğini, TRT’de yayınlanan bir televizyon programı aracılığıyla açıkça ortaya koydu.
Bir kamu kurumu olmasına rağmen Anayasa’nın 133. Maddesi ve kendi kuruluş yasası uyarınca “özerk” bir kurum olması gereken TRT, bir kez daha “tarafsızlık” ilkesini hiçe sayarak, hükümetin basın bürosu konumundan yayın yapmıştır. 24 Temmuz’da yayınlanan “Ramazan Sevinci” adlı programda, Ömer Tuğrul İnançer’in bir kadının nasıl davranması gerektiği konusunda ahkâm keserek, hamile kadınların kamusal alanda görünür olmasını “terbiyesizlik” olarak nitelemiş; anne adaylarının sokağa çıkma imkânının bir “beyin” kadının yanında bulunmasıyla mümkün olduğunu söyleyecek ve kadının sokağa çıkması için uygun zaman dilimini dahi ifade edecek kadar ileri gitmiştir. Bu ifadeler ve program sunucusunun bunlara “razı” olarak onaylaması bir kez daha göstermiştir ki, iktidar kadın erkek eşitliği konusunda hangi tedbiri aldığını ilan ederse etsin, kadını yok sayan akıl bu ve benzeri yollarla sürüyor. Hamilelik döneminin doğal bir süreç, kadınların hamilelik dönemlerinde sağlıkları için yürüyüş yapmasının son derece yararlı olduğunu gösteren tüm bilimsel veriler yok sayılıyor; iktidarın tüm kurumları el ele verip kadınların hayatın her alanında oldukları gibi var olmasına karşı birleşiyor.
Bu ve benzeri açıklamalar, hükümetin kadınlara yönelik istihdam politikalarına, toplumsal cinsiyet perspektifi dikkate alınarak düzenlendiği müjdelenen yaptırım ve hükümlerde, bu akıldan uzaklaşmadığını göstermektedir. “Tekadamcı,” “otoriter” muhafazakârlık kadın bedenini kontrol politikaları ve pratikleriyle sürekli yeniden üretilmektedir. Biz de tam da bu nedenle taleplerimizi öncekinden daha güçlü haykırmanın gerekli olduğunun farkındayız. Hamile kaldığı için işten atılan, süt izni kullanılmasına izin verilmeyen, kreşleri açmayan, esnek ve güvencesiz çalışmayı tek yol gibi gösteren istihdam politikasında kadınların; eşlerinin ‘eğer varsa’ otomobiline binmekten çok daha önemli sorunları var.
Kamu emekçisi örgütlü kadınlar olarak, kadını aşağılayan, kadın bedenini kendi denetiminde gören bu zihniyeti ve dili kınıyoruz. Bu söylemi ifade eden kadar, yayılmasına aracı olan TRT de bu ayrımcılığa ortak olmuştur. Bu açıklamada kadın bedeni doğrudan bir objeye indirgenmiş ve kamusal alanda kadının görünürlüğünden duyulan rahatsızlık alenen dile getirilmiştir. KESK’li kadınlar olarak, kadın bedenini kontrol etmeye cüret gösterenleri ve buna aracılık edenleri kınıyoruz. Bu türden bir dil ve bu tür düşüncelere zemin vermek, kadına yönelik ayrımcılığın ortadan kaldırılması konusundaki isteksizliğin bir göstergesidir.
KESK’li kadınlar olarak, kadını, kadın kimliğini yok saymaya kalkışanlara, kadın hakkında kadına sormadan karar vermeye cüret edenlere karşı sesimizi yükseltiyoruz;
TÜM KADIN HALLERİMİZLE HER YERDEYİZ!
Kadın Sekreterliği