Küreselleşme karşıtlarının dünyada sürdürülecek mücadelede stratejiler belirlemek ve dünyadaki hareketler konusunda birbirlerini haberdar etmek için yılda bir kez düzenledikleri Dünya Sosyal Forumu, bu yıl Tunus’ta “Başka bir dünya mümkündür” sloganı ile 26-30 Mart tarihleri arasında gerçekleştirildi.
Tunus’ta isyanların başladığı meydanın bulunduğu ve şu an çevresi dikenli tellerle çevirili olan Habib Burkiba Caddesi’nde yürüyüşle başlayan Forum bu yıl 127 ülkeden 30 bini aşkın katılımcıyla gerçekleştirildi. 5 gün boyunca devam eden Forum, 1000’in üzerinde oturum, film gösterimleri, sergiler ve konserlerle devam etti.
Konfederasyon düzeyinde; KESK Merkez Yürütme Üyeleri, Tüm Bel Sen Genel Başkanı, BES Genel Başkanı, SES Genel Başkanı, Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu Üyeleri ve uzmanlardan oluşan 13 kişilik bir heyet Dünya Sosyal Forumu’na katıldı.
Türkiye’den DİSK de foruma katılım gösterdi ve KESK ile birlikte "Türkiye’deki Emek Hareketi Açısından Orta Doğu Perspektifleri" başlıklı ortak bir oturum gerçekleştirdi.
Oturumda konuşan KESK Genel Sekreteri İsmail Hakkı Tombul, Tunus’ta başlayan ve Mısır’da devam eden sürecin, ayaklanmalarda yer alan taleplere uygun sağlanmadığını belirterek “Şu an Mısır ve Tunus’ta AKP’yi model alan iktidarlar var. Neoliberal, dinsel muhafazakar ve otoriter-antidemokratik bir yapı üzerinde ilerletilen dönüşüm süreci, isyan ve direnişlerin yarattığı ortamın emperyalizme uygun bir zemine çekilmesi ile işletiliyor. Emekçilerin, ezilenlerin düşük ücretler, kötü çalışma koşullar ve noeliberal sömürü düzenine karşı başlattığı ayaklanma sonrasında oluşan bir devrim ihtimali halkın elinden çalınıyor. Bizlerde Türkiye’de yaşadığımız süreci Ortadoğu ile paylaşmak istedik” dedi.
CGIL ve IADL (Uluslararası Demokrat Avukatlar Derneği) tarafından düzenlenen Arap Baharı sonrasında sendikal hareket toplantısında İsmail Hakkı Tombul’un yanı sıra Filistin Demokratik İşçi Hakları Merkezi’nden (DWRC) Hasan Barghuti, DİSK, Fas, Mısır, Yemen ve Batı Sahara’dan sendika temsilcileri katıldı.
Tombul’un Türkiye’deki sendikal haklar, kamu çalışanlarına yönelik sendikal hak ihlalleri ve KESK üyelerine yönelik saldırılara değindiği toplantıda konuşmacılar kendi ülkelerindeki sendikal durumdan bahsettiler.
Başta Türkiye kökenli şirketler olmak üzere bölgede çok sayıda çok uluslu şirketin ortak faaliyetler yürüttüğü ve bölge ülkelerindeki hükümetlerin politik açıdan birbirini örnek aldığı düşünüldüğünde bölge sendikalarının bilgi paylaşımı ve aktif dayanışma konusunda daha etkin olması gerektiği görüşüldü.
Faslı sendikacılar Batı Sahara’lı sendikacıların Batı Saharanın bağımsızlığı konulu yaptığı konuşmaları protesto ederek salonu terk ettiler. Toplantı katılımcıları tarafından Filistin ve Batı Sahara başta olmak üzere bölge ülkelerinde yaşayan bütün halkların emperyalizmden bağımsız şekilde özgürce yaşamaları gerektiği vurgusu yapıldı.
Eğitim Sen`in GEW, OLME, SNES sendikaları ile ortak önerdiği oturumda Eğitim Sen Mali Sekreteri Abdullah Karahan, Türkiye`deki sendikal süreç ve tutuklamalar ve baskılar ile ilgili bir konuşma gerçekleştirdi. Aynı oturumda KESK Mali Sekreteri Ali Berberoğlu da bir konuşma yaptı. Son 30 yıllık dönemde kamu ve eğitim alanlarında gerçekleşen dönüşüme de değinen Karahan, Eğitim Sen`in bu dönüşüm karşısında takındığı ilkeli ve bağımsız sendikacılık anlayışını katılımcılara aktardı. Bu anlayışın ve Eğitim Sen`in Türkiye`de barış ve halkların kardeşliği talebinin sesi olmasının Eğitim Sen’i hedef tahtasına yerleştirdiğini vurgulayan Karahan, son 4 yıldan beri Eğitim Sen ve KESK’e yönelik süregelen operasyonlar silsilesi hakkında bilgi verdi.
KESK MYK üyesi Ali Berberoğlu ise yaptığı konuşmada Türkiye’de gazetecilerin, avukatların, seçilmiş milletvekillerinin, sendikacıların, yerel yöneticilerin ve öğrencilerin tutuklu olduğuna dikkat çekerek “Siyasal iktidardan ayrı düşünen tüm farklı sesler susturulmaya çalışılıyor” dedi. Türkiye’nin hükümet politikalarıyla hem Avrupa’da hem de Ortadoğu’da demokratik bir ülkeymiş gibi algılatılmaya çalışıldığını aktaran Berberoğlu, başta emek alanındaki sömürü politikalarıyla artan baskılara değindi sonrasında da Türkiye’de yaşanan siyasal olayları değerlendirerek bu algının ne kadar doğru olduğu kararını katılımcılara bıraktı.
Forumu’un 3.günü (Perşembe) Tunus, Fransa ve Kanada iletişim ve posta sendikalarınca organize edilen Posta Sektörünün Durumu oturumuna KESK ve Haber-Sen adına KESK Basın Yayın Sekreteri Baki Çınar’da katılarak bir konuşma yaptı.
Çınar, Türkiye’deki çalışma yaşamı hakkında; yasaların 12 Eylül darbesinin ürünü olduğunu, örgütlenme, toplu sözleşme hakkının kullanımı ve grev yasaklarının bulunduğunu ifade etti. Kamu çalışanlarının ve işçilerin aynı sendikalarda örgütlenebilmesinin hala yasak olduğunu, sayısı 20 milyonu aşan işçilerde örgütlülerin sayısının 1 milyon civarında kaldığını, AKP iktidarı döneminde de bu yasakların sürdürüldüğü ifade edildi.
KESK ve Haber-Sen’e dair bilgilendirme yapılarak, KESK’in anti-kapitalist, anti-emperyalist, cinsiyet ve kültürel ayrımcılığa karşı bir mücadele anlayışı benimsediğini, Haber-Sen’in iletişim, medya ve posta iş kolunda örgütlü olduğu ifade edildi. Türkiye’de 1980 sonrası neoliberal politikalardan en çok etkilenen iş kollarından biri olduğu, 2005 yılında Telekom’un özelleştirilme sürecine karşı mücadele sürdürüldüğünü, bugün itibariyle PTT ve TRT’de örgütlü olduğu ifade edildi. AKP iktidarının tam da bugünlerde PTT’yi özelleştiren süreci başlattığı, 27 Mart’ta yaygın bir grevin yapıldığı belirtilerek, mücadelede uluslararası dayanışmanın önemi vurgulandı.
SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ise Mısır ve Tunus başta olmak üzere birçok ülkelerin temsilcilerinden oluşan “Sağlık ve Sosyal Hizmet” alanındaki sendika ve derneklerin katıldığı, yoksullaştırma ve hizmetlerdeki piyasalaştırma, ticarileştirme ve özelleştirmeye karşı mücadele deneyimlerinin aktarılması, mücadelenin ortaklaştırılması toplantılarına katılmıştır.
Toplantılarda, Türkiye’deki Sağlıkta Dönüşüm Programı ve Sosyal Hizmetlerin tasfiye edilmesi ilgili olarak çalışanlar ve hizmeti alanlar açısından yaşanan süreçle ilgili bilgi verildi, on yılı aşkın süre içinde verilen mücadele deneyimleri aktarıldı.
İçlerinde, forum katılımcısı birçok ülke temsilcisinin de bulunduğu örgütler tarafından imzalanan
“Ortak Sonuç Bildirgesi” yayınlandı.
1.Sermayenin tüm dünyada yürüttüğü kemer sıkma politikaları, emekçi ve yoksul haklarına yönelik saldırılara karşı birlikte hareket etme,
2.Özelleştirmelerin bütününe karşı birlikte mücadele etme,
3.Koşulsuz-Sınırsız Sağlık ve Sosyal Hizmet için mücadele yürütme,
4.Genel olarak 126 KESK, özel olarak da 16 SES’li tutuklu ile dayanışma içine yer alma
Forum’da KESK delegasyonundan Nevin Kaplan, Dünya Kadın Yürüyüşü (DKY) ve Uluslararası Sendikaların Kadın mücadelelerini konu alan oturumlarda yer almış, 26 Mart Salı sabahı gerçekleştirilen Kadın örgütlerinin açılış forumuna katılmıştır.
Dünya Sosyal Forumu için DKY’ni Ulusal ve uluslararası koordinasyonlara çağrısı şu şekilde yer almıştır;
Tunus’ta mevcut durum giderek daha karmaşık hale geliyor. Solcu aktivist Demokratik Ulusalcı Parti’nin lideri ve Enhada’nın bilinen muhalifi Şükrğ Belaid, evinin önünde öldürülmüş ve binlerce Tunuslu sokaklarda bu suikastı protesto etmiştir. Bu durum, 26-30 Mart tarihleri arasında Tunus’un başkentinde yapılacak Dünya Sosyal Forumu’nun (DSF) her zamankinden daha gerekli olduğu anlamına geliyor.
DSF’ye Uluslararası Sekretarya koordinatörü (Miriam) ile DSF Uluslararası Konsey delegesi (Wilhelmina) ve Tunus’taki kadınlar katılmışlardır. Diğer ülkelerden DKY aktivistleri de, örgütleri kanalıyla katılım sağlanmıştır.
DKY aşağıdaki etkinlik ve oturumları gerçekleştirmişlerdir.
1. Dünya Kadın Yürüyüşü: Feminist ve anti-kapitalist bir hareket inşa etme.
2. Sistem karşıtı etkinliklerin merkezindeki feminizm: Dünyanın değişik yerlerinden gelen kadınlar arasında fikir alışverişi.
DKY’nin ittifakı olan örgütler ile aşağıdaki atölyeler birlikte organize edilmiştir.
1. Çoğunlukla Kuzeyde ve Güneyde yoğunlaşan toplumsal hareketler arasındaki Kuzey-Güney dayanışması ve işbirliği
2. Borç ve kemer sıkma tedbirlerine karşı Güneyden Kuzeye kadın direnişleri ve stratejileri
Toplumsal Hareketler Sonuç Bildirgelerini Açıkladı
Sonuç bildirgesinde şunlar yer aldı;
Dünya Sosyal Forumu, Sosyal Hareketlerin kapitalizme, ataerkil düzene, ırkçılığa, ayrımcı ve baskının tüm biçimlerine karşı ortak gündem, ortak mücadele oluşturmak için bizim tüm çeşitliliklerimizle bir araya geldiğimiz yerdir. Bizler neoliberal ittifaklara müdahale etmek ve doğanın onurunu koruyan bir gelişim için çeşitli alternatifler oluşturarak Latin Amerika’da olduğu gibi ortak bir tarih inşa etmek için bir aradayız.
Tüm kıta halkları olarak sermayenin egemenliğine, ekonomik gelişim ve siyasi istikrar yanılsamalarıyla donatılmış vaatlere karşı mücadele ediyoruz. Şimdi bizler diktatörlükleri devirmek ve neoliberal sisteme meydan okumak için Mağrip bölgesinde ayaklanmalarla başlayan fakat yenilenen muhafazakar güçlerin egemenlik kurmaya çalıştığı süreçle birlikte bir kavşak noktasındayız. Bu ayaklanmalar kamusal yerlerin işgaliyle ilham verici bir öfkeyi dünyanın tüm kıtalarına taşımıştır.
Bankaları, ulusötesi şirketleri, medya holdingleri, uluslararası kuruluşları ve neoliberalizmin kirlenmiş hükümetleri ile kapitalizmin derinleşen krizinin şiddetlenmesi, tüm dünya insanlarını olumsuz etkilemektedir.
Savaş, askeri işgaller, serbest ticaret anlaşmaları ve neoliberal "kemer sıkma" politikaları, ortak malları ve kamu hizmetlerini özelleştiren, ücretleri ve sosyal hakları kesen, işsizliği arttıran, kadının görünmeyen emeğini daha da değersizleştiren ve doğayı yok eden bir ekonomik yapıyı ifade etmektedir.
Bu tür politikalar özellikle daha zengin Kuzey ülkelerine karşı daha sert grevlerle protesto edilirken, artan göç, mülksüzleştirme, artan eşitsizlik ve borçlandırma gibi sonuçlarıyla daha yoğunluklu olarak Yunanistan, Kıbrıs, Portekiz, İtalya, İrlanda ve İspanya’da protesto edilmektedir. Bu politikalar muhafazakarlığı arttırırken kadın bedeni ve yaşamı üzerindeki egemenlik anlayışını da pekiştirmektedir.
Ayaklanmalar üzerinde artan baskıları, sosyal hareketlerin liderlerinin suikastlarla katledilmesini, mücadele ve taleplerimizin kriminalize edilmesini kınıyoruz.
İnsanlar sistemik olan bu krizin faturasını ödemeye artık devam etmemelidir. Ve kapitalizmin içinde bir çözüm yoktur!
Burada, Tunus’ta bizler kapitalizme karşı mücadele kararlılığımızı yinelemek ve ortak bir stratejiye rehberlik etmek için bulunuyoruz. Bu nedenle biz, toplumsal hareketlerin mücadelesi;
• Kapitalizmin ajanları olan, kamusal hizmetlerini, kamu mallarını, havayı, suyu, toprağı, tohumu, mineral kaynakları yani yaşamın kendisini özelleştiren, savaşları ve insan hakları ihlallerini teşvik eden ulusötesi şirketlere ve finansal sisteme (IMF, DB ve DTÖ) karşıdır
• Bugün halklar üzerine hakimiyet kurmanın, ekonomik ve mali açıdan boğmanın, baskının bir aracı haline gelen kirli borçlara ve gayrimeşru iptallerine karşıdır.
• Mücadelemiz ABD ve ulusötesi şirketler tarafından dayatılan serbest ticaret anlaşmalarını reddeder, dayanışma ve hareket özgürlüğünü temel alan halkların egemenliğinde kurulacak "başka bir küreselleşmeyi" savunur.
• İklim değişikliği kapitalist sistemin bir sonucudur. Bu nedenle iklim adaleti ve halkların gıda egemenliği için mücadele eder. Ulusötesi şirketler, uluslararası finans kurumları ve hükümetler sera gazlarını teşvik etmektedir. Bizler "yeşil ekonomi" kınıyor, iklim krizine karşı biyoyakıtlar, genetiği değiştirilmiş organizmalar ve REDD gibi karbon piyasasının mekanizmaları benzeri yanlış çözümleri reddediyoruz. Bunlar aynı zamanda yoksul halkları tuzağa düşürmenin, "kalkınma" yalanlarıyla ormanların ve arazilerin özelleştirilmesi ve metalaştırılması süreçlerini gizlemenin birer yollarıdır.
• Kadına karşı şiddete hayır diyoruz. Gerek askeri işgal altındaki topraklarda artan kadına karşı şiddete, gerekse de toplumsal mücadelelerin içinde yer alan kadınlara yönelen şiddete karşı mücadele ediyoruz. Kadını metalaştıran, ev içi veya cinsel şiddete maruz bırakan bedenleri ve zihinleri üzerinde kurulan egemenliğe karşıdır mücadelemiz.
Savaşa karşı barış için, topraklarımızın militarize edilmesine ve işgaline, sömürgeciliğe hayır diyor; Haiti, Libya, Mali ve Suriye’de olduğu gibi "insan haklarını koruma" yalanı gibi köktendincilikle yürütülen işgalleri meşru kılan sahte söylemleri kınıyoruz!
Doğal kaynakları altüst ederek üzerinde egemenlik kurmak, çatışmaları derinleştirmek ve diktatör rejimlerini teşvik etmek için yığılan yabancı askeri üsleri kınıyoruz! Bizim mücadelemiz, sendikalar, toplumsal hareketler ve diğer örgütsel formların örgütlenme özgürlüğü için mücadele etmekten yanadır.
Gelin birlikte, hep beraber halklar arasındaki dayanışmayı boykotlarla, İsrail’e karşı yaptırımları savunarak ve NATO’ya karşı çıkarak güçlendirelim.
Dünya toplumsal hareketleri! Kapitalist sistemi paramparça edecek küresel bir birliğe doğru ilerlemek sizlerin elinde!
Artık sömürüye, ataerkilliğe, ırkçılık ve sömürgeciliğe hayır!
Yaşasın Devrim!