AKP politikalarıyla bugün emekçilerin reel ücretleri sürekli gerilemekte, sosyal kazanımları giderek artan oranda ellerinden alınmaktadır. İşsizlik ve yoksulluk artmakta, toplumda var olan ekonomik ve sosyal sorunlar katmerleşerek büyümektedir.
AKP hükümeti, önceki bütçelerden farklı olmayarak 2013 yılı bütçesini de katılımcı ve adil bir bütçe olarak değil, toplumsal katılımdan uzak, antidemokratik yöntemlerle hazırlanan bir bütçe olarak karşımıza çıkarmıştır. Savaşın, rantın, gericiliğin finanse edildiği bütçenin en ağır yükü ise adaletsiz vergi düzeniyle emekçilerin omuzlarına yüklenmiştir. AKP hükümeti, bir kez daha bütçeyi soygun aracına çevirerek gözünü halkın cebine dikmiş, toplumun temel ihtiyaçlarını görmezden gelerek adaletli ve insanca bir yaşam hakkını yeniden yok etmiştir.
2013 yılı bütçesinde AKP hükümeti bütçe büyüklüğünü %15 arttırmayı ve bütçe gelirlerinde de yüzde 12,2’lik bir artışı hedeflemektedir. Bu kapsamda vergi gelirlerinde de 2013 yılında %14,5’luk artış öngörülmektedir. Bu hedefe doğru izleyeceği strateji ise bellidir, özellikle dolaylı vergiler kanalıyla emekçilerin ücretlerine daha fazla el koyacak, emekçilerin vergi yükünü ağırlaştıracaktır. Bu yük AKP’nin iktidar döneminde sürekli artış göstermektedir. 2000 yılında vergi gelirlerinin bütçe gelirleri içindeki payı yüzde 80 iken, bu oran 2012 yılına geldiğimizde yüzde 86’ya çıkmıştır.
Bu artış grafiğinin maliyeti ise emekçiler ve geniş halk kesimleri tarafından ödenmektedir. AKP hükümeti sermaye yanlısı gelir vergisi tarifesiyle düşük gelirli emekçilerin ücretlerinin yaklaşık üçte birine el koyarken, sermaye geliri elde edenlerden topladığı vergi payını ise yüzde 1 gibi komik bir seviyede tutmaktadır.
Gelişmiş kapitalist ülkelerdekine tam ters bir orantılamayla, vergi gelirlerinin büyük bir çoğunluğunun dolaylı vergilerden (özel tüketim vergisi ÖTV – dahilde ve ithalatta alınan KDV) oluşması ise vergi adaletsizliğinin somut bir tablosunu oluşturmaktadır. Herkesten gücüne göre vergi toplanan, adil bir vergi sistemi yerine AKP hükümeti, önceki sağ iktidarlardan farksız olarak emekçilerin üzerine yükü yıkılmış bir vergi sistemini tercih ederek, sınıfsal tercihini de ortaya koymaktadır.
HALKIN VERGİLERİ;
Nereye Gidiyor?
2013 yılında;
-
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın payı yüzde 32.2 oranında artırılarak 995 milyon 569 bin liraya yükseltilmiştir.
-
Milli Savunma Bakanlığı en fazla ödeneğin ayrıldığı bakanlıklardan birisi olmuş: Payı 20 milyar 359 milyon TL olmuştur.
-
Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 14 milyar 777 milyon, Jandarma Genel Komutanlığı’na 5 milyar 843 milyon, Sahil Güvenlik Komutanlığı’na da 432 milyon liralık kaynak ayrılmıştır.
-
2013 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısında ise “savunma ve güvenlik” harcamaları bu paralellikte yüzde 36’ya yakın bir oranda arttırılmaktadır.
-
Güvenlik, asayiş ve istihbaratından sorumlu kurumlar için öngörülen bütçeye bakıldığında, 2013 Bütçe Tasarısı’nın içeride ve dışarıda “savaş” gündemi ile hazırlandığı anlaşılmaktadır. Savunma ağırlıklı kurumların bütçesi, 2012 yılına göre yüzde 16,2 artışla, 45 milyar 297 milyon TL olarak belirlenmiştir.
-
AKP hükümetinin, devletin tüm şiddet aygıtlarını kendine muhalif kesimlerin üzerinde bir baskı mekanizmasına dönüştürdüğü ve Kürt sorununda izlediği askeri ve siyasi operasyon çizgisini daha da kuvvetlendirdiği alanlardan biri olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı harcamalarında 2013 yılı için öngördüğü yüzde 26’lık artış, önümüzdeki süreçte AKP hükümetinin içerde inşa ettiği otoriter düzeni daha da sertleştirmeye yönelik amaçları içinde taşımaktadır.
Nereye Gitmiyor?
-
MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın 2012 itibariyle sadece yüzde 6
-
4+4+4 dayatmasının 4 yıllık maliyetinin 40 milyar TL
-
Türkiye’de eğitimde öğrenci başına yapılan harcamalar OECD ortalamasının oldukça altındadır.
OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan harcama ilköğretimde yıllık 5.447 dolar, ilköğretimde 6.741 dolar, ortaöğretimde 8.267 dolar, yükseköğretimde 12.709 dolar iken; Türkiye’de ilköğretimde 1.130 dolar, ortaöğretimde yıllık 1.834 dolar, yükseköğretimde ise 4.648 dolardır.
Kişi Başı Sağlık Harcamaları
1) Her alanda olduğu gibi “paran kadar sağlık” hizmeti ile doğuştan kazanılmış olan sağlık hakkını piyasalaştıran AKP, bu hakkı halkın vergileriyle finanse edilen bir hizmet sınıfından çıkartıp, tamamen parası olanın faydalanabileceği ticari bir hizmet haline getirmektedir. Nitekim iktidar tarihi boyunca sağlık alanına yatırım yapılmaması bunun bir göstergesidir.
2) Sağlık Bakanlığı bütçesi geçen yıla göre 2013 yılında % 85 azaltılarak 2 milyar 500 milyon TL’ye geriletilmiştir. Sağlıkta Dönüşümün bir yansıması olan Sağlık Bakanlığı bütçesinin büyük bölümü Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu (8 milyar TL) ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu (6 milyar TL) arasında paylaştırılmış durumdadır.
3) Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2012 yılı Mayıs ayındaki rakamlara ilişkin, Türkiye’de kişi başı yıllık sağlık harcamasının 550-600 dolar olduğunu açıklayarak, bunun bir “başarı” olarak algılanmasını istemişti. Oysaki AKP politikaları ile Türkiye, gelişmiş ülkelere kıyasla kişi başı sağlık harcamalarında açık ara farkla en kötü seviyelerde yer almaktadır. En son güncel veriler dikkate alındığında OECD ülkelerinin ortalama kişi başı sağlık harcamaları, Türkiye’nin dört katının da üzerindedir. OECD ülkelerinde kişi başı yıllık sağlık harcamaları 2830 dolara ulaşırken, AKP kişi başı 600 dolar sağlık harcamasını “büyük bir başarı” olarak değerlendirmektedir.
Adaletli ve insanca bir yaşam, adil bir vergilendirme için;
Her yıl hesaplanan açlık sınırı rakamından vergi v.b hiçbir kesinti yapılmamalıdır.
-
Belirlenen yoksulluk sınırı rakamı en alt vergi diliminden vergilendirilmelidir.
-
Temel tüketim maddeleri ve hizmetlerden alınan dolaylı vergiler kaldırılmalıdır.
-
Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalıdır.
-
Servet vergisi konulmalıdır.
-
Toplanan vergiler savaşa, ranta değil, halkın yararına kamu hizmetlerinde kullanılmalıdır.
-
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin kamuda yarattığı ücret adaletsizliğine karşı gerçek anlamda “eşit işe eşit ücret” ilkesi hayata geçirilmelidir.
-
SGK emekçilerinin ikramiyeleri, yargı emekçilerinin ulaşım ödenekleri derhal ödenmeli, bugüne kadar bir nevi iyileştirme olarak ödenen fazla mesailer maaşlarımıza eklenmelidir.
-
Kamu emekçilerinin emekli olduklarında yüzde 60 oranında uğradıkları gelir kaybına karşı her türlü ek ödeme emekli aylıklarına dahil edilmeli, en düşük kamu emekçisi maaşı bugün için yoksulluk sınırı olan 3.481 TL’ye yükseltilmelidir.
-
Performans uygulamaları ile kamu emekçilerinin yarıştırılması, rotasyon adı altında il içi ve il dışı sürgün uygulamalarından derhal vazgeçilmelidir.
-
Kamuda istihdam edilen 4/B, 4/C, 50/D, taşeron, kapsam içi, kapsam dışı vb gibi farklı statülerdeki kamu emekçileri 4/A kadrosuna alınarak, iş güvenceli olarak çalıştırılmalı, taşeron ve sözleşmeli çalışma yasaklanmalıdır.
-
Toplusözleşme ve grev hakkının önündeki fiili engeller kaldırılmalıdır.