Bugün, 19 Aralık 2012. 28 tutuklu ve hükümlünün devletin "güvenlik" güçleri tarafından katledilmesine, yüzlercesinin yaralanmasına, sakat bırakılmasına sebep olmasına rağmen operasyon emrini verenlerin adını utanmadan ‘Hayata Dönüş’ koydukları katliamın 12. yıl dönümü. 20 hapishanede eş zamanlı olarak yaptıkları ‘operasyonla’ Cumhuriyet tarihinin en büyük cezaevi katliamını gerçekleştirenler bugün yeni katliamlara imza atmaya devam etmektedir.
Tecrit ederek öldürme sisteminin adı F tipi cezaevlerine karşı siyasi tutuklu ve hükümlülerin başlattığı ölüm oruçlarının 60. günü olan 19. Aralık tarihinde başlayan katliam üç gün sürmüştür. 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve ceza infaz memurunun katıldığı operasyonda on binlerce mermi, el bombası ve 20 bini aşkın gaz bombası kullanılmıştır. Katliam esnasında kullanılan silahların niteliği ve uygulanan şiddetin ölçüsüzlüğü ancak bir savaş durumunda yaşanacak boyuttadır. Diğer taraftan yılardır devam eden davada bazı askerlerin ifadeleri yaşanan vahşeti açık olarak ortaya koymaktadır. İfadelere göre daha önce denenmemiş ve askeri envanterde kayıtlı olmayan silahlar kullanılmış, insanların üzerine atılan kimyasal tozlarla ölmelerine neden olunmuştur. 6 kadın mahkum diri diri yakılarak katledilmiştir. İnsanların üzerine benzine batırılmış battaniyelerin atılması insanlıktan ne kadar çıkıldığının açık kanıtıdır.
"Cezaevlerinde hakimiyeti sağlama" adı altında gerçekleştirilen vahşetin üzerinden 12 yıl geçmesine toplumsal muhalefeti susturmayı hedefleyen katliamlara yenileri eklenmiştir. Cezaevlerinde işkenceyi sürekli hale getirme politikasının ürünü F tipi sistemden beslenen insanlık dışı uygulamalar artarak sürdürülmektedir. 2000-2012 yılları arasında sağlık sorunları nedeniyle cezaevlerinde bine yakın insanımız yaşamını yitirmiştir. Özellikle siyasi mahkumlara yönelik olarak ağır tecrit ve izolasyon politikaları sürdürülmektedir. Geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfının (THİV) birlikte açıkladığı rapor bu durumu açık olarak ortaya koymaktadır.
Söz konusu rapora göre Türkiye cezaevlerindeki mahpusların sayısı 125 bini aşmış bulunmaktadır. Sadece çocuk mahpusların sayısı 2091’dir. 253 mahpus ağır hastalıkları nedeni ile tahliye edilmeyi beklemekte, ancak tahliye edilmemektedir. Sadece 2012 yılının başından 30 Kasım 2012 tarihine kadar yargısız infaz, dur ihtarı ve rastgele ateş açma sonucu 35 kişi yaşamını yitirmiştir. Aynı dönemde 19 faili meçhul cinayet işlenmiş, cezaevlerinde 13’ü Şanlıurfa Cezaevinde yanarak olmak üzere 69 kişi, gözaltı merkezlerinde ise 9 kişi şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiştir. Neredeyse her gün medyaya yansıyan haber ve görüntüler “işkenceye sıfır tolerans” söyleminin göz boyamaya yönelik olduğunu, cezaevleri ile sınırlı kalmayan işkencenin sokağa taştığını ispatlamaktadır. İHD’nin verilerine göre sadece 2012 yılının ilk on ayında işkence gördüğünü belirten kişi sayısı 397’dir. Bu ciddi tabloya rağmen işkence yapanlara açılan davalar ya beraatla ya da asgari cezalarla sonuçlanmaktadır. Bu da yetmiyormuş gibi faillerin bir kısmı da zamanaşımı kalkanı ile korunmaktadır.
Öte yandan "Hayata Dönüş" operasyonu sorumluları hakkında yürütülen soruşturmaların halen somut bir sonuca ulaştırılmaması, toplumun vicdanında “hukuk” ve “adalet” duygusunun büyük ölçüde yok olmasına yol açmaktadır.
KESK olarak, TBMM başta olmak üzere, Hükümeti ve Adalet Bakanını 19 Aralık katliamının asıl sorumluların yargı önüne çıkarılması için bir kez daha göreve çağırıyoruz. Bugüne kadar benzer sorunlar karşısında susarak ya da görmezden gelerek bu sorunu çözümsüz bırakmanın kimseye yararı olmadığı görülmüştür. Cezaevleri koşulları uluslararası insan hakları normlarına uygun hâle getirilmeli ve her türlü tecrit ve izolasyon politikalarına son verilmelidir.
Yürütme Kurulu