Dün (21 Kasım tarihinde) ILO Türkiye Ofisi Direktörü Ümit Efendioğlu ve ILO Avrupa ve Ortadoğu Bölge Direktörü Susanne Holfmann ile KESK, Kamu-Sen ve Memur Sen heyetleri kamu çalışanlarının sendika yasasına ilişkin bir görüşme gerçekleştirerek, yasaya dair değerlendirmede bulundular.
KESK Genel Başkanı Lami Özgen görüşme sırasında şunları ifade etti:
“KESK olarak, hükümet ile yaptığımız görüşmelerimizde 4688 sayılı yasanın yerine grevli ve toplu sözleşmeli yeni bir yasanın çıkarılmasının gerektiğini ifade ettik, ama hükümet ısrarla var olan yasa üzerinde tadilat yapmak suretiyle bir tasarıyı gündeme getirdi. Ancak bu yasa kamu çalışanları açısından bir çok açıdan eksiktir, nedir bu hususlar?
Birincisi gerçek anlamda toplu sözleşme ve grevin olmamasıdır. Toplu sözleşme sözde vardır, kapsamı sadece mali ve sosyal haklar ile sınırlıdır; Demokratik, özlük ve mesleki haklar toplu sözleşme kapsamına alınmamıştır. Bu büyük bir eksikliktir ve ILO normları ile çelişmektedir. Yine bu yasa özgür örgütlenme ve özgür toplu sözleşme önünde engel oluşturmaktadır, çünkü geniş bir kesim bu yasadan dolayı örgütlenememekte, sendikalı olamamaktadır.
Kimdir bunlar?
Örneğin, Milli Savunma ve İçişleri Bakanlığı bünyesinde çalışan sivil memurlar, hakimler ve savcılar, Adalet Bakanlığı bünyesindeki infaz koruma memurları, Cumhurbaşkanlığı, Büyük Millet Meclisi gibi kurumlarda çalışan sivil memurlar, polisler, askerler vb. gibi, yasadan dolayı sendikalı olamıyorlar. Çünkü bu yasa, yasakçı bir mantıkla hazırlanmıştır, anti demokratiktir.
Ve yine toplu sözleşme sürecinde uzlaşmazlık durumunda hakem kurulunun varlığı, bileşenlerinin ağırlıklı olarak hükümet tarafından atanan bürokratların olması kabul edilemez bir durumdur, hükümet böylelikle her zaman oy çoğunluğu ile kendi lehine kararların alındığı bir sistem kurmuştur. Hükümet toplu sözleşme masasında kamu çalışanlarının taleplerini red ederek hakem kuruluna gitmesini ön görmektedir, yaşadığımız süreç hakem kurulunun bu işlevi yerine getirdiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hakem kurulu, hükümetin görüşlerini-önerilerini karar haline getirmektedir ve bu karar da nihai olduğu için üst yargı kurumuna gidilememekte, böylelikle kamu çalışanlarının birçok talebi hükümet tarafından yok sayılmaktadır. Yine hakem kurulunun nihai kararı, bir tahkimi ifade ettiğinden dolayı zımni olarak grevi yasaklamakta, engellemektedir.
Özellikle belediye yerel hizmetler iş kolunda daha önce yapılan toplu sözleşmeler vardır, bu yasa ile belediyelerle yapılan toplu sözleşmeler de ortadan kaldırılmakta, bir nevi sosyal denge sözleşmelerine dönüştürülmektedir. Üstelik bu sözleşmenin de yapılıp yapılmayacağını, belediye başkanlarının keyfine bırakan bir yasa vardır. Ancak bizim AİHM’de kazandığımız iki davamız var bunlardan birisi Tüm Bel Sen’in açmış olduğu davadır. Davadan çıkan sonuç şudur, kamu çalışanları ekonomik, özlük, demokratik, mesleki, mali bütün hakları toplu sözleşme bağlamında ele alınır, pazarlık yapar ve toplu sözleşme hakkına sahiptir. Buna rağmen taleplerimiz göz ardı edildi, yine aynı nitelikte toplu eylem yapma bağlamında da daha önce Yapı Yol Sen’in kazandığı bir dava var.
Yaşadığımız süreç de bize haklı olduğumuzu göstermiştir, toplu sözleşme, toplu eylem ve özgür örgütlenme konusunda bu yasa tamamen yasakçıdır ve bu zihniyetten dolayı yargıçların sendikası kapatılmıştır, aynı şekilde milli savunma ve emniyet bünyesindeki sivil memurların da sendikaları kapatılmıştır, ve yine polislerin de sendika kurmaması önüne çeşitli zorluklar çıkarılıyor, iç hukukta, mevzuatta bunlar yok diye sürekli olarak bunlar red ediliyor.
Kısacası bu yasanın özü eşitlikçi, özgürlükçü hak aramaktan öte; engelleyici, sınırlayıcı, aynı zamanda kamu çalışanlarını haklarını geliştirilmeye yönelik anti demokratik bir içeriğe sahiptir. Aynı zamanda bu yasa çok belirgin olarak ILO sözleşmelerinin 87, 98, 151. maddelerine, Avrupa Sosyal Şartına, Avrupa Sosyal Haklar Sözleşmesine aykırıdır.
Bu aykırılıkları hem yasa yapım sürecinde yaptığımız görüşmelerde, hem yasa Meclise geldiği dönemde yaptığımız görüşmelerde, hem de yasa çıktıktan sonra, Cumhurbaşkanıyla yaptığımız görüşmede ifade ettik. Ancak buna rağmen bu yasa Meclisten geçti, Cumhurbaşkanı tarafından da onaylandı, resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi ve iç hukuk bağlamında bağlayıcı bir hale geldi.
Kamu çalışanlarının gerçek anlamda eşit özgür bir toplu sözleşme ve grev hakkını elde edebilmesi için ILO normlarına ve uluslararası sözleşmelere dayalı bir yasaya ihtiyaç vardır. Ancak görüyoruz ki şu anda hükümet bu yasayı uluslararası görüşmelerde çok farklı bir şekilde maniple ederek kullanıyor, yani olumlu şekilde yansıtıyor, artık kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkı olduğunu, örgütlenmenin önünde bütün engellerin kalktığını ifade ediyor, ama gerçek öyle değildir, Mayıs ayında yapılan sözde toplu sözleşmede de açığa çıkmıştır ki yapılan değişiklikler kamu çalışanlarının aleyhine bir çok hususu içermektedir. Kamu çalışanlarının talepleri tamamen göz ardı edilmiştir, toplu sözleşmenin adı kağıt üzerinde kalmaktadır, bir aldatmacadan ibarettir.” dedi
ILO heyeti de çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi, örgütlenme özgürlüğünün geliştirilmesi amacıyla ülkeler, bölgeler ve uluslararası anlamda çalışma ve değerlendirmeler yaptıklarını aktararak bu değerlendirmeleri, yasaları, uygulamaları kendi kurullarına taşıyarak ülkeleri aplikasyon kurullarında ele aldıklarını, bunlara yönelik rapor oluşturduklarını, kararlar aldıklarını ifade etti.
ILO heyeti, nicelik olarak kamu çalışanlarının sayısında bir atış yaşandığını belirtmesine karşın örgütlenme özgürlüğü önündeki bütün yasakların kalkması gerektiğini belirterek, grevli-toplu sözleşme hakkının önündeki engeller, hakem kurulunun yapısının ve kararının bağlayıcı olması gibi hususların bu yasanın antidemokratik yönünün baskın olduğunu ve bunun da gerekli kurullara yansıtılacağını ifade etti.