25-26 Eylül tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşitirilen ITUC Kalkınma Semineri’nin ilk gününde Genel Başkanımız Lami Özgen’in yaptığı konuşma metni aşağıdadır.
Türkiye’nin tek ITUC ve ETUC üyesi olan kamu emekçileri sendikaları konfederasyonu olan KESK adına hepinizi sevgi ve dostlukla selamlıyor, yurtdışından gelen değerli dostlarımıza İstanbul’a hoş geldiniz diyorum.
Bugün sermaye gücünü elinde tutanlarla, ezilenler, emekçiler arasında ve güçlü ülkelerle zayıf ülkeler arasında, yani hem sınıfsal mücadelenin, hem de emperyalizmin aslında eskiden olduğundan çok daha fazla hissedildiği bir dönemin içinden geçiyoruz.
Hepinizin bildiği üzere, kapitalist sistem 2008’de şiddetlenen sistemik krizini bir türlü atlatamamaktadır. Günümüzde bu krizden kaynaklı, bankacılık ve finans sistemini kurtarmak için trilyonlarca dolar harcanmakta, buradan doğan maliyetler emekçi halklara yüklenmektedir.
Dünya emekçi halkları bu maliyetlerin getirdiği ağır yük altında giderek yoksulluğun ve işsizliğin derinliğine doğru itilmektedir. Gelir ve servet dağılımını iyice bozan, krizleri daha da yaygınlaştıran, işsizlik sorununa çare bulamayan neoliberal projenin iflasından kaynaklanan bu durum, kemer sıkma projeleri ve sosyal harcamaların budanması ile bugün emekçi halkların sırtında bir yük olarak ağırlaşmaktadır.
Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Planlarıyla, küresel ekonomide yaşanmakta olan büyümenin çarpık ve gelir dağılımındaki adaletsizliğine yol açan niteliklerine karşı, doğaya ve insan emeğine daha saygılı ve sürdürülebilir nitelikli bir kalkınma modelini sağlama konusundaki iddiasını gündeme taşımıştır.
Bir “sosyal uzlaşma” adı altında bizlere sunulan bu plan ne yazık ki bugün iddia edildiği gibi insan emeğini ve doğayı gözeten gerçek bir mücadele programından çok uzak kalmaktadır. Ekonomik rakamları tekrarlamak burada gereksiz olacaktır, fakat dünyada büyük bir nüfusun giderek kitlesel halde yoksulluğun derinliğine doğru itildiğinin tekrar altını çizmekte fayda vardır.
Küreselleşme pratikleri aslında küreselleşmenin bizlere anlatıldığı gibi bir çağdaşlık öyküsü olmadığını, bunun ötesinde uluslararası sermayenin çıkar alanını dünya ölçeğinde genişletme projesinin somutlaşmış bir iradi ifadesi olduğunu kanıtlamıştır.
Bugün gerçek anlamda, her alanda sınırların ortadan kalktığı bir küreselleşme sürecinden bahsetmek istiyorsak barışın bütün dünyada egemen olduğu; tüm insanların temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu; yoksulluğun ortadan kaldırıldığı; yalnız para ve malların değil, tüm bireylerin dünyanın tüm bölgelerinde özgürce dolaşabildiği; emperyalizmin, yani sömürünün, yok edildiği bir düzenden bahsetmek gerekmektedir.
Oysa ki süreç, diğer ülkelerde de olduğu gibi Türkiye’de de tersine işlemektedir. Ülkemiz kamu yönetiminin daha fazla merkezileştiği ve otoriterleştiği, emek örgütlülüğüne yönelik saldırıların pekiştiği bir sürecin içinden geçmektedir.
Türkiye’de 2002 yılından beri AKP nezdinde sürdürülen politikalarla emek ve demokrasi karşıtı uygulamalar daha da genişletilmiş, bu uygulamalara muhalefet eden tüm kesimler ise AKP’nin artan baskılarının hedefi haline gelmiştir. Ülkemizin, ITUC ve ETUC üyesi tek kamu emekçileri konfederasyonu olan KESK de bu baskılardan payına düşeni fazlasıyla almaktadır.
Üzülerek ifade ediyorum ki,Konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın yönetici ve üyelerinin sendikal faaliyetleri nedeniyle sürgün, görevden çıkarma ve benzeri cezalarla karşılaşması artık sıradan olaylar haline gelmiştir.Emekçilerin hak ve özgürlüklerini yok eden anti demokratik, otoriter sisteme karşı mücadele eden KESK’e yöneltilen bu saldırıların şiddetinin hükümetin uyguladığı neoliberal politikaların şiddeti ile aynı derecede artması elbette tesadüf değildir.
Toplamda 70 yönetici ve üyesi sendikal faaliyetlerinden dolayı tutuklu bulunan bir Konfederasyon’un,hakkında 6 yıl 3 ay hapis cezası verilmiş, yurtdışı yasağı nedeni ile uluslararası toplantılara katılma hakkı elinden alınmış birgenel başkanı olarak sizlere sesleniyorum,
Demokrasinin olmadığı bir ülkede,emekçilerin haklarının korunması ve geliştirilmesinden bahsetmek de mümkün değildir. Bugün gazetecileri, öğrencileri, siyasetçileri, kendisine muhalefet eden herkesi parmaklıklar arkasına atan bir yönetim anlayışının da demokrasi ile bağı olduğunu kimse savunamaz.
Birleşmiş Milletler raporlarında “sürdürülebilir kalkınmadan” bahsetmektedir. Hak ve özgürlüklerinin anti-demokratik uygulamalarla baskı mekanizmalarının içine itildiği bir ülkenin emekçileri olarak soruyoruz, demokrasinin olmazsa olmaz kurumları sendikaların baskı altına alındığı bir ortamda kalkınmadan bahsetmek mümkün olabilir mi?
Bugün emek cephesinde yakın dönemde Türkiye’de yaşanan birkaç gelişmenin de burada tekrar altını çizmek isterim;
- Türkiye’de uluslararası sözleşmeler ve evrensel sendikal normlar görmezden gelinerek biz kamu emekçileriningrev hakkı hala yok sayılmaktadır.
- Bugün kamu emekçilerinin örgütlenme özgürlüğünün önündeki engeller hala varlığını korumaktadır. Ülkemizde kamu emekçilerinin önemli bir bölümünün sendikalara üye olmasına ilişkin yasak devam etmektedir.
- Hükümet, kendi siyasi ihtiyaçlarına uygun yeniden şekillendirdiği toplu sözleşme ile her sendikanın kendi üyeleri adına toplu sözleşme yapabilmesinin önünü tıkamaktadır.
Sadece adı “toplu sözleşme” olan bu uygulamada taraflar arasında hakemlik görevi yapacak olan Kurul’un üyeleri bile hükümetçe belirlenmektedir.
İşin acı yanı AKP hükümeti adı toplu sözleşme olan, evrensel-uluslararası normlarla uzaktan yakından hiçbir bağı olmayan bu düzenlemeyi tüm dünya kamuoyuna bir “reform” olarak sunmaktadır.
Sendikal hareket üzerindeki tüm bu baskı ve engellemelerin hakim olduğu bu süreçte KESK,sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini, demokratik haklar mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olduğu ilkesi ile yoluna devam etmektedir.
Bizler biliyoruz ki, Türkiye’de yaşadığımız tüm bu süreç, giderek daha saldırgan hale gelen emek karşıtı politikalarla, tüm dünyada benzer bir şekilde yaşanmaktadır. Şunu da hepimiz çok iyi biliyoruz ki, emek-demokrasi karşıtı bu kuşatmadan çıkmanın tek yolu emekçilerin enternasyonel dayanışmasını yükseltmekten geçmektedir.
Bugün burada yapılan toplantının emeğin enternasyonel dayanışmasını güçlendirmede önemli bir adım olacağına inanıyor ve bu adımların her geçen gün büyüyeceğine güveniyoruz.