15 Eylül Cumartesi günü Ankara Sıhhiye Meydanında Eğitim Sen öncülüğünde gerçekleştirilen mitingde 4+4+4 ırkçı, gerici, piyasacı, cinsiyetçi eğitim sistemine karşı onbinler okuluna, mesleğine, umuduna, geleceğine sahip çıkmak için alanlardaydı.
Mitinge çok sayıda emek ve demokrasi güçleri ile siyasi partiler katılırken Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız ve KESK Genel Başkanı Lami Özgen birer konuşma yaptı. Konuşmaların ardından miting Moğollar konseri ile sona erdi.
Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız’ın Konuşma Metni Aşağıdadır.
Eğitimde 4+4+4 dayatması üzerinden çocuklarımızın geleceğini karartmamasına izin vermemek için, geleceğine sahip çıktığını göstermek için yollara düşenler MERHABA.
Sizleri Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu adına saygıyla selamlıyorum.
Emperyalist-kapitalist sistemin içerde ve dışarıda saldırılarını yoğunlaştırdığı bir dönemden geçiyoruz. Bir süredir Suriye üzerinden yapılan emperyalist savaş ve işgal politikaları Ortadoğu’yu ve ülkemizi sonu belirsiz bir kaosun içine çekiyor.
Suriye’ye yönelik emperyalist politikalarda ABD’nin "emir eri’-‘ rolünü üstlenen AKP’nin içerde ve dışarıda benimsediği savaş ve şiddet yanlısı tutumu, Suriye’de ve Türkiye’de yaşayan Kürtlere ve Alevilere yönelik nefret söylemi, AKP’nin şiddetten, ayrımcılıktan ve ırkçılıktan beslenen bir iktidar olduğunu göstermiştir.
Uyguladığı her politika ile etnik ve mezhepsel ayrışmaları derinleştiren AKP Hükümeti, gerek savaş yanlısı dış politikasıyla, gerekse muhalif her sesi susturmak, susturamadıklarını cezaevlerine doldurmak için hayata geçirdiği baskı ve sindirme politikalarıyla Türkiye’yi sıkıyönetim koşullarında yönetmektedir. 32 yıl önce 12 Eylül ile yaratılmak istenen toplumsal düzen, bugün AKP iktidarı eliyle sadece biçimi değişmiş bir şekilde devam ediyor. Dün Kenan Evren’e selam duranlar, bugün aynı politikayı sürdüren Tayyip Erdoğan’ın gözünün içine bakıyor.
1980"den bu yana sermayenin çıkarları doğrultusunda kapsamlı bir dönüşüm yaşayan Türkiye, AKP eliyle emperyalist-kapitalist sistemin güncel çıkarları doğrultusunda yeniden inşa edilmektedir. AKP politikalarında belirleyici olan değişim söyleminin nasıl bir şey olduğu geçtiğimiz 10 yıl içinde görülmüştür. Geçtiğimiz 10 yıl içinde en temel haklarımız ve güvencelerimiz tırpanlanmış, çalışma yaşamında kuralsızlık kural haline gelmiştir. AKP attığı her adımda liberal muhafazakar kimliğine uygun davranırken, toplumu dinsel temelde yeniden inşa etmek için bütün devlet imkanlarını seferber etmiştir.
AKP, toplum tarafından sorun olarak görülen bütün sorunlara el atmış, ancak bu sorunları çözmek yerine daha da derinleştirmiştir. Kürt sorununda gelinen yer ortadadır. Türkiye’nin 30 yıldır kanayan yarası olan, 40 bin insanımızın hayatına mal olan çatışma sürecinde yaşananlar ortadadır. AKP, yıllarca Kürt sorununda çözüm beklentilerini uzun süre istismar etmiş, 30 yıldır gözyaşları hiç kurumayan anaların umutlarını tüketmiştir. AKP’nin Kürt sorununu demokratik, barışçıl yöntemlerle çözmek bir yana, daha da derinleştirdiği açıktır.
Benzer bir durum Aleviler konusunda yaşanmıştır. AKP Alevi yurttaşlarımızı bölerek yedeklemek için önce Alevi açılımı politikası gerçekleştirmiş, bunu başaramayınca, o eski, geleneksel mezhepçi politikaya keskin bir dönüş yapmıştır. Yıllarca yok sayılan, inançları nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan, ibadet mekanları olan Cem evleri belediyeler tarafından yıkılan Aleviler, bugün Başbakan tarafından her fırsatta aşağılanmakta, ibadet mekanları "ucube" olarak ilan edilmektedir.
Türkiye’nin en temel sorunlarının çözümünde demokratik yollar yerine şiddet ve sindirme yöntemlerinin kullanılmasında ısrar edilmesi, farklı kimlik, mezhep ve kültürlere karşı tahammülsüzlüğü de beraberinde getirmiştir. Son yıllarda özellikle Başbakan ve bakanların konuşmalarında kendisini gösteren nefret dili, toplumda ırkçı-şoven söylemlerin etkisinde kalan faşist güruhların linç girişimlerini arttırmıştır. Son dönemde Alevilere ve Kürtlere yönelik olarak sıkça duymaya başladığımız linç atmosferi, halklar arsındaki bölünmeyi derinleştirmeyi hedeflemektedir.
AKP iktidarının savaş politikalarına, Kürtlere ve Alevilere yönelik ırkçı-mezhepçi söylem ve girişimlere, sağlıkta yaşanan dönüşüm politikalarına, 4+4+4 dayatması ile itaatkar ve dindar nesil yetiştirilmesi girişimlerine karşı çıkanlar, toplumun özellikle örgütlü ve muhalif güçleri, fiili saldırılara uğrayarak, gözaltına alınarak, tutuklanarak sindirilmeye çalışılıyor.
AKP hükümeti, doğrudan kendi denetimine aldığı ve kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiği yargı ve emniyet güçleri aracılığıyla, karşısında tehdit olarak gördüğü herkesi, her kurumu bertaraf edilmesi gereken birer hedef olarak seçmiştir. KESK ve KESK’e bağlı sendikalara yönelik olarak gerçekleştirilen şaibeli operasyonlarla en temel sendikal faaliyetlerimiz "yasa dışı" gösterilmiş, sendika üye ve yöneticilerimiz "suçlu gibi" gösterip sendikal mücadelemiz zayıflatılmak istenmiştir.
Sendikalarımıza yönelik baskı ve gözaltıların gerçek nedenlerini arama ve gözaltı kararı veren savcılar, emniyet yetkilileri ve böylesine çirkin bir operasyonun gerçekleşmesini uman herkes çok iyi bilmektedir. Gözaltındaki sendika üye ve yöneticilerine sorulan soruların tamamen sendikal faaliyetlerle ilgili olması, söz konusu operasyonu düzenleyenlerin, KESK’e ve KESK’in mücadelesine "iktidarın gözü" ile ve düşmanca baktığını göstermektedir. Arkadaşlarımıza sorulan sorular asıl amaçlarını göstermektedir. Arkadaşlarımıza:
- 8 Ekim 2011 tarihinde KESK ve sağlık örgütlerinin ortaklaşa düzenlediği mitinge neden katıldınız? Bu mitinge katılmaktaki amacınız neydi? Mitinge katılmak için herhangi bir yerden talimat aldınız mı?
- Eğitim Sen Şube başkanlarının gözaltına alınmasını neden protesto ettiniz?
- 21 Aralık 2011 tarihinde KESK tarafından yapılan iş bırakma eylemine katılmak için kimden talimat aldınız?
- 26 Ocak 2012 tarihinde TBMM’de görüşülmekte olan sendika yasasını neden protesto ettiniz
- 13 Şubat ve 13 Nisan’da KESK’li kadınların tutuklanmasını neden protesto ettiniz?
- 4+4+4 eğitim yasasına yönelik olarak neden protesto eylemleri düzenlediniz? Bu eylemleri düzenlemekteki amacınız neydi? Bu konuda herhangi bir talimat aldınız mı?
Bizlerin mücadele tarihimizden ve geçmiş deneyimlerimizden öğrendiğimiz en önemli şey, hiçbir iktidarın, hiçbir gücün onurlu mücadelemizi engelleyemeyecek olmasıdır. Kökleri derinlerde olan ve ülkenin dört bir yanma yayılan mücadelemizi sorgulamaya çalışanlar, sendikal faaliyetlerimizi suçmuş gibi gösterip, bizlerin aydınlık mücadelesine gölge düşürmeye çalışanlar tamamen beyhude bir çaba içindedir. Burada sizlerin huzurunda tüm tutuklu arkadaşlarımıza selamlarımızı gönderiyor, en kısa sürede aramıza dönmelerini bekliyoruz.
Milli Eğitim Bakanı’nm Eğitim Sen’in 4+4+4 dayatmasına karşı ülke çapında yürüttüğü yaygın çalışmalar nedeniyle sendikamızı açıkça hedef göstermesi, Eğitim Semin ve bilim insanlarının 4+4+4’e ilişkin eleştirilerine yanıt vermek yerine seviyesi birtakım suçlamalarda bulunması tamamen içine düştükleri aczin ve çaresizliğin yansımasıdır. Bize göre bu durumun başka bir izahı yoktur.
4+4+4 dayatması Meclis gündemine ilk geldiği günden bu yana itirazlarımızı ve eleştirilerimizi kamuoyu ile paylaştık. Başbakan’m talimatıyla hiçbir bilimsel hazırlık yapılmadan yasalaşan 4+4+4’ün eğitimdeki mevcut eşitsizlikleri derinleştireceğini, sınıfsal farklılıkları arttıracağını, itaatkar ve ucuz işgücü yetiştirmek, çocuk işçiliği, asimilasyon anlamına geleceğini ısrarla vurguladık.
AKP’nin siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yasalaşan bu sistem, iddia edildiği gibi bir eğitim reformu değildir. Aksine bu proje, bütün aşamalarında sadece AKP’nin belirleyiciliğinin olduğu bir toplum mühendisliği projesidir. Bugüne kadar yaşananlar bu görüşümüzü doğrulamaktadır. 4+4+4 bir AKP dayatmasıdır ve biz bu dayatmaya asla boyun eğmeyeceğiz.
AKP’nin 4+4+4 dayatmasının yasalaşmış olması, her şeyin bittiği anlamına gelmemektedir. Milyonlarca öğrenci başta olmak üzere, tüm toplumu yakından ilgilendiren böylesine önemli bir konuda AKP hükümetinin ve Milli Eğitim Bakanlığımın ailelerden, bilim insanlarından, sendikalardan ve toplumun diğer kesimlerinden yükselen eleştirilere ve önerilere gözünü kapatarak resmen "iiç maymunu" oynaması kabul edilemez.
Evet, eğitim sisteminin yıllardır çözüm bekleyen yapısal sorunları vardır. Eğitim sisteminde köklü bir değişim gereklidir. Ancak bu değişim, AKP’nin yaptığı gibi dayatmayla değil, bilim insanlarının, sendikaların, sistemin öznesi olan öğrenci ve öğretmenlerin ihtiyaçları ve bilimsel gerçekler göz önünde bulundurularak hayata geçirilmelidir. 4+4+4 dayatması hazırlanışından yasalaşmasına, oradan uygulanmasına kadar tamamen tek parti rejiminin güdümünde yürütülmektedir. Bizlerin eğitim bilimine açıkça meydan okuyan ve tamamen siyasal-ideolojik amaçlarla hayata geçirilen bir düzenlemeye onay vermemizi kimse beklememelidir.
Eğitim Sen, başından itibaren 4+4+4 ile ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağımızı, bunun yaşanan sorunları daha da derinleştireceğini bilim insanları ile yaptığı araştırmalar, paneller, basın açıklamaları ve bilgilendirme çalışmaları ile sürekli olarak vurgulamıştır. Biz ne dedik?
4+4+4 ile okula başlama yaşının erkene çekilmesinin çocuklarımıza yapılacak en büyük kötülük olduğunu, ileride telafisi mümkün olmayan sorunlar yaratacağını söyledik. 10 Eylül’de uyum eğitimine alman, okulöncesi çağda olmasına rağmen, zorla ilkokula kayıtları yapılan çocuklar 70-80 kişilik sınıflarda, bir sırada 3-4 öğrenci, havasız bordum katlarında, çeşitli psikolojik travmalar yaşayarak ve büyük bölümü ağlayarak eğitim hayatına atıldılar. 4+4+4 ile yoksul emekçi çocukları mesleki eğitime yönlendirileceğini, çocuklarımızın sadece "dindar" ve "kindar" olarak değil, aynı zamanda sermayeye ucuz işgücü olarak yetiştirilmek istendiğini söyledik.
4+4+4 düzenlemesi daha okullar açılmadan ciddi sorunlar yarattı ve ilk mağdurları öğretmenler oldu. MEB verilerine göre, 29 bini sınıf öğretmeni olmak üzere 68 bin öğretmen norm fazlası durumuna düşürüldü. Öte yandan norm sayısına göre 138 bin öğretmen açığı olduğunu açıklayan Milli Eğitim Bakanlığı norm fazlası durumundaki öğretmenlerin durumu ile ilgili hala somut bir adım atmadı. Benzer bir sorun il içi, il dışı ve özür grubu atamalarında yaşandı. On binlerce öğretmen eş durumundan, sağlık özründen dolayı ataması yapılmadığı için mağdur edildi.
Eğitim Sen olarak yaptığımız açıklamalarda, 60-71 aylık çocukların öz bakım becerilerinin gelişmediğini, aynı sıralarda 40 dakika oturamayacağmı, aralarında 1-1,5 yaş fark olan çocukların aynı sınıfta olmasının çok sakıncalı olduğunu, sınıf öğretmenlerinin bu yaş grubu çocuklara göre eğitim almadıklarını söyledik. Şimdi sizlerin huzurunda soruyoruz; ikili eğitim yapılan okullarda 5,5 yaşındaki çocuk ile 13 yaşındaki çocukla aynı tuvalet ve lavaboyu nasıl kullanacak? Okulların altyapı ve fiziki donanımı yetersiz olmasına rağmen 4+4+4 dayatmasındaki ısrarınızdan vazgeçmeniz için Efe Boz gibi, kaç çocuğumuzun okulda hayatını kaybetmesi gerekiyor?
Başbakan ve Milli Eğitim Bakam. 4-4-4’e yönelik olarak ileri sürdüğümüz pedagojik ve psikolojik nedenleri ve bilimsel eleştirilerimizi kendilerinde "ideolojik"" olarak niteleyerek, "laikçilik". "ihanet" gibi ideolojik yanıtlar veriyorlar. AKP Hükümeti ve onun sözcüleri, sadece eğitimde değil hangi konuda eleştirilirlerse eleştirilsinler anında "ideolojik" bir mevziden saldırıya geçiyorlar. Bizlerin itirazları, bilim insanlarının açıklamaları ortadadır.
Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı’nm eleştirilerimize verdiği yanıtlardaki seviye, kimlerin halkı kandırdığını, kimlerin doğruları söylediğini göstermektedir.
Başbakan Erdoğan’ın son günlerde dershanelerin kaldırılmasına ilişkin yaptığı açıklamalar toplumda 4+4+4 ile oluşan öfke ve tepkilerin ve yaşanan sorunların üzerini kapatma, dikkatleri başka yöne çekme çabasıdır. Yakın zamanda sınav sistemini eleştiren, gençleri tehdit eden; parasız eğitim isteyen, dershanelere karşı çıkan çocuklarımıza şiddeti, okuldan atılmayı, cezaevlerini reva gören Başbakan Erdoğan değil miydi? Dolayısıyla yapılmak istenenin, eğitimin niteliğini artırmak, gençlerimize kamusal eğitim hizmeti sunmak olmadığı açıktır. Yapılmak istenen, eğitim hizmeti alanına özel okulların kök salmasını sağlamak, eğitim hizmetini tamamen piyasanın ve cemaatlerin insafına teslim etmektir. Başbakan halkı kandırmaktan vazgeçmeli, öncelikle kendi dönemlerinde iki kat artan dershane sayılarının hesabını vermelidir.
Eğitim sisteminde 4+4+4 ile yapılmak istenen değişikliklere paralel olarak gündeme getirilen dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi projesi, kamu kaynaklarının bir kez daha özel sektöre aktarılma projesidir. Başbakan’ın asıl amacı; her alanda yaptığı gibi, eğitim alanında da "özel olan güzeldir" anlayışıyla hareket etmekte ve kamu eğitimini tasfiye etmenin hesaplarını yapmaktadır. Kimse bizden bu yalanlara inanmamızı beklememelidir.
Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan, 4+4+4 dayatması ile ilgili kamuoyunun tepkilerini yatıştırmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, eğitim sisteminde bugüne kadar görülmemiş bir kargaşa ve kaos yaşanmaktadır. Başbakan sorunu başından itibaren laik-anti laik eksenine çekmeye çalışmış, bu şekilde 4+4+4"e karşı çıkanları din düşmanı gibi göstererek halkın önemli bir bölümünün desteğini alma hesapları yapmıştır. Ancak Başbakan’ın evdeki hesabı bu kez çarşıya uymamıştır. Bugün 4+4+4 sisteminin asıl mağdurları, Başbakan’ın siyasi yaşamı boyunca inançlarını, en temiz duygularını sömürdüğü yoksul, emekçi halk kesimleridir. Bugün bu meydandan yükselen ses onların sesidir.
Buradan Başbakan ve Milli Eğitim Bakanı’na sesleniyorum. Ne kadar uğraşsanız nafile! Güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Okullar açıldığında 4+4+4 ile ilgili olarak kimlerin halka doğruları söylediği, kimlerin halkı kandırdığı ortaya çıkacaktır.
Bugün 4+4+4’e karşı bu meydanda gösterdiğimiz anlamlı tepki, okulların açılacağı 17 Eyliil’den itibaren okullarımızda, mahallelerimizde, işyerlerimizde yürüteceğimiz çalışmalarının başlangıcıdır. Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimizle; eğitimde 4+4+4 dayatmasına hayır diyen tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte mücadele bayrağını daha da yükselteceğimize söz veriyoruz.
Çocuklarımızın geleceğini hiçe sayan, bilimsel eleştirileri duymazdan gelen, okullarda yaşanan sorunlara gözlerini kapatan. 4-4-4’ün \arattığı kaos karşısında üç maymunu oynayanların, çocuklarımıza bu kötülüğü yapmasına izin vermeyeceğimizi göstermek için güçlerimizi birleştirmek ve mücadeleyi ortaklaştırmak zorundayız.
17 Eylül’den itibaren Türkiye’nin her yerinde 4+4+4 dayatmasına karşı yürütülecek mücadelelerin güçlenmesi için hepimize kolay gelsin diyor, çocuklarının geleceğine sahip çıkarak Ankara’ya gelen herkese Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu adına teşekkür ediyorum.
Genel Başkanımız Lami Özgen’in Konuşma Metni Aşağıdadır.
Merhaba yurdun dört bir yanından kilometrelerce yol kat ederek, sesini sesimizle birleştirmeye gelen değerli dostlar, kamu emekçileri, eğitim emekçileri, işçi kardeşlerim, geleceğine sahip çıkmak için burada toplanan genç arkadaşlarım…
Çocuklarına hazırlanan karanlık geleceğe dur demek için alanları dolduran; ırkçı gerici, piyasacı eğitime karşı direnen anneler, babalar merhaba!
Bugün çocuklarımızın geleceğini derin bir karanlığa itecek olan, 4+4+4 olarak bilinen, piyasacı, ırkçı ve gerici eğitimi durdurmak, bu düzeni yaratan zihniyete karşı mücadele vermek için buradayız.
Şunu iyi biliyoruz, AKP hükümeti koyu milliyetçilik ve dindar muhafazakârlık ikliminde sürdürdüğü neoliberal politikalarla, bugün toplumsal yaşamın her alanını dönüştürme çabasındadır. Eğitim sistemi üzerinden gelecek nesilleri yeniden inşa etme girişimi de bu çabasının bir ürünüdür. Çocuklarımızı hedef alarak nasıl bir gelecek nesil inşa etmek istediklerini de, bizlere zorla ve baskıyla dayatılmak istenen politikalardan kolayca anlayabiliyoruz.
Bugün AKP tarafından adaletsizliğin, hukuksuzluğun sıradanlaştığı, içeride ve dışarıda savaş stratejilerinin kutsandığı, emperyalist politikaların taşeronu haline gelmiş bir ülke yaratılmak isteniyor. Ortadoğu’da halkların kaderini ellerinden almak isteyen emperyalist müdahalelerin taşeronluğuna soyunan AKP hükümeti, ülkeyi Ortadoğu’da oynanan büyük paylaşım oyunlarının arka bahçesi haline getirmek istiyor. Ülkemizi kardeş halklarla adeta savaşın eşiğine getiren AKP hükümeti, bu esnada geleceğe dair planlarını da yaparak önüne çıkacak engelleri şimdiden yok etmeye kalkışıyor. Yaratmaya çalıştığı yeni nesil projesi ile ülkede ve bölgede barış için yükselecek sesleri, şimdiden susturmaya çalışıyor.
Sevgili arkadaşlar, çatışmayı ve şiddeti esas alan, Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en otoriter, baskıcı, tekleştirici, anti-demokratik anlayışı bugün AKP’de hayat bulmaktadır. Otuz yılı aşkın bir süredir on binlerce insanımızın ölümüne sebep olan Kürt sorununda AKP’nin askeri ve siyasi operasyonlarla sürdürdüğü savaş çizgisi barış umutlarını tüketmekte, halkların kalbinde onarılmaz yaraları derinleştirmektedir. Bizler biliyoruz ki, kin ve nefretle yok edilmeye çalışılan kardeş halkların kalplerindeki sevgiyi, ancak barış ve kardeşliğe kurulmuş barikatları kaldırarak koruyabiliriz. Bu umudu, gelecek nesillerimize olan güvencemizle büyütüyor, gelecek nesillerimizin kindarlaşmasına yol açacak tüm girişimlerle mücadele içinde olacağımızı buradan bir kez daha yineliyoruz.
Bizler okullarımıza, çocuklarımıza, geleceğimize sahip çıkmak için buradayız. Tüm inadımızla da bunun mücadelesini vereceğiz. AKP hükümetinin bu inadımızı gördüğünden ve kaygılandığından hiç kuşkumuz yok. Bunu, binlerce gencimizi, sendikacı arkadaşlarımızı, gazeteci kardeşlerimizi, kendisinin sürdüğü politikalara karşı mücadele veren, direnen herkesi demir parmaklıklar arkasına mahkûm eden AKP’nin yarattığı tutuklama teröründen anlayabiliyoruz. Bugün sözde yargı reformları ile katliam sanıklarını dışarı salanlar, 69 KESK yöneticisi ve üyesi arkadaşımızı demir kapılar ardında tutmaya devam etmektedirler. Tek suçları, faşizme ve emperyalizme karşı, baskı ve sömürüye karşı, emeğini görünmez kılan, onurlu ve insanca yaşam hakkını elinden alan bu düzene karşı sendikal mücadele vermek olan bu arkadaşlarımızın bugün neden cezaevlerine mahkum edildiğini anlamak isteyenler, ülkemizi karanlığa doğru itmek isteyenlerin gözlerindeki korkuya baksınlar. İşte o korkulu gözlerde, sendikal hak ve özgürlükleri için mücadele edenlerin inancını ve kararlılığını göreceklerdir.
Bu karanlığı yaratanlara korkmasınlar diyemiyoruz, çünkü onlar kendilerini muktedir görüp özgürlüğümüzü elimizden almaya çalıştıkça, biz daha da çoğalacağız.
Bizlere dayatılan 4+4+4 gerici, piyasacı ve ırkçı eğitim sistemini durdurana dek mücadele edeceğimizi de bilsinler. Bugüne kadar eğitim sistemindeki sorunların yükünü hep birlikte omuzlarımızda taşıdık. Defalarca dile getirdiğimiz sorunlar çözümsüz, inatla savunduğumuz talepler karşılıksız kaldı. Sağlıksız çalışma koşulları, kalabalık sınıflar, her yıl artan derslik ve öğretmen açığı, bunun yanında ataması yapılmayan öğretmen arkadaşlarımızın yaşadığı mağduriyetler hala çözümsüzlük içerisindedir. Tüm bu sorunların büyüdüğü yerde şimdi AKP, karşımıza 4+4+4 düzenlemesini çıkarıyor, daha fazla sorunun, daha derin bir karanlığın olduğu yöne doğru eğitim sistemini top yekûn dönüştürmeye kalkışıyor. Bir yanı ile kamusal eğitimi tamamen tasfiye eden, diğer bir yanı ile de dindar, ırkçı ve gerici nesiller yaratmayı hedefine koyan 4+4+4 düzenlemesi, bugün adeta zorla ve dayatmacı bir yöntemle hayata geçiriliyor. AKP yine kendine karşı olan tüm kesimleri ideolojik bir karalama tahtasında hedef gösteriyor, gerçeklerin üzerini örtmeye çalışıyor.
Oysaki gerçekler ortadadır sevgili arkadaşlar,
AKP, “seçmeli” olarak sunulan din derslerini fiilen zorunlu kılarak 12 Eylül faşist darbesinin ürünü olan zorunlu din derslerini çocuklarımıza dayatmaktadır.
Irkçı ve tekçi eğitim anlayışı içinde eğitimin demokratik unsurlarını kökünden tasfiye etmeye kalkışmakta, haklı ve meşru talepler arasında yükselen anadilde eğitim hakkını yine yok saymaktadır.
Kalabalık sınıflara mahkûm ettiği çocuklarımızın zihinsel ve fiziksel yeterliliklerini göz ardı ederek daha küçük yaşlardan itibaren çalakalem, gerici motiflerle hazırladığı müfredatla baş başa bırakmaktadır.
Kesintili hale getirdiği eğitimin her kademesini sermayenin kucağına teslim etmekte, giderek yoksullaştırdığı ve neredeyse insanca yaşam hakkından bile yoksun bıraktığı ailelere yüklü bedeller ödetmektedir.
Yıllardır eğitim sisteminin içinde bulunduğu sorunların yükünü omuzlarında taşıyan, insanca yaşayacak bir ücretten dahi mahrum bırakılan eğitim emekçileri arkadaşlarımızı ise sürgünlere maruz bırakmakta, yine ağır bedeller dayatmaktadır. Arkadaşlarımız ailelerinden, evlerinden koparılmakta, giderek çarpık hale gelen düzen içinde hayatları adeta parçalanmaktadır.
Bizler, bu ülkenin emekçileri, ezilenleri, yoksullaşmaya ve sömürüye karşı mücadele eden halkları olarak; eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye için verdiğimiz mücadeleye olan inancımızla, bugün geleceğimizi hedef alan gerici, piyasacı bu saldırılara karşı da mücadele edecek, kamusal, bilimsel, laik, demokratik ve anadilde eğitim hakkımızı sonuna kadar savunacağız.
Burası bir son değil, daha da güçlenecek olan mücadelemizin başladığı yerdir. Bugün burada bu inancı taşıyan, alanlarda seslerini tek bir çığlığa dönüştüren arkadaşlarımızla bir aradayız. Bugüne kadar bizlere dayatılan her türlü baskı ve zorbalık karşısında yılmadık, yılmayacağız. Buradan sonra da omuz omuza, aynı kararlılık ve inancımızla bu sistemi durdurana kadar mücadele edeceğiz.