Konfederasyonumuza yapılan operasyonlar, yıpratma girişimleri ve üretilen kara propagandaya karşı bugün DİSK, TMMOB, TTB öncülüğünde çok sayıda emek ve meslek örgütü ile demokratik kitle örgütü ve siyasal örgütün katılımıyla Konfederasyonumuz önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.
Basın açıklamasını DİSK Genel Başkanı Erol Ekici okudu.
Genel Başkanımız Lami Özgen de kısa bir açıklamada bulunarak şu sözleri kaydetti,
“Bugün burada bulunan emek ve meslek örgütlerine, demokrasi güçlerine destekleri için teşekkür ediyorum. Daha önce de ifade ettim, şimdi bir kez daha ifade ediyorum, KESK’e karşı geliştirilen baskıcı yönelim sadece bize karşı değildir, KESK’in şahsında başta emek ve meslek örgütlerine, muhalif olan bütün siyasal güçlere yönelik bir uygulamadır. Hükümetin ya da devletin kurumlarının bir bütün olarak tekçi, otoriter, faşizan yönelimlerini hayata geçirmek için toplumun muhalif olan kesimlerini sindirme, kontrol etme böylelikle ülkeyi kendileri için güllük gülistanlık bir ortama dönüştürmeye yönelik bir uygulamadır. KESK 12 yıllık sendikal hak ve özgürlükler mücadelesinde Türkiye kamu emekçileri hareketi mücadelesinin kurucusu, yürütücüsüdür. KESK, fiili meşru mücadele yürüterek, bedeller ödeyerek, sendikal mücadeleyi hayata geçiren bir konfederasyondur." dedi
Genel Başkanımız Lami Özgen, KESK’in bütün emek ve meslek örgütleriyle, demokrasi güçleriyle mücadelesini birleştirmek suretiyle keyfi, hukuksuz yönelimlerin boşa çıkarılacağını belirterek, bu yönelimlerden dolayı cezalandırma amacıyla tutuklanan KESK’lilerin asla yalnız olmadıklarını ifade etti. Özgen, emek ve demokrasi mücadelesini kararlılıkla sürdüreceklerini vurgulayarak sözlerine son verdi.
Basın Açıklaması Metni Aşağıdadır
Bugün 76 Kesk’li, Sadece Muhalif Sendikacılık Yaptıkları İçin Cezaevlerinde
Siyasi iktidarın bu saldırısı sadece KESK’e yönelik değil, bütün emek ve demokrasi güçlerine yöneliktir!
AKP iktidarı aracılığıyla Türkiye`de emperyalizmin ve uluslararası sermayenin desteklediği ve asıl olarak ABD’nin küresel çıkarlarına bağlı yeni bir düzen kurulmuş durumda.
AKP`nin kurucu parti misyonunu üstlendiği bu yeni düzen, sınırsız bir sermaye egemenliğiyle, işsizliği, güvencesiz ve düşük ücretli çalışmayı, neredeyse nefes aldığımız oksijenin dahi paralı hale getirilmesini, doğanın ve yaşamın talan edilmesini esas alıyor.
Yani bugün ülkemiz, piyasanın vahşi döngüsüne daha fazla mahkûm edilirken, sosyal devlet de piyasanın çarkları arasında yok edilmiştir. AKP iktidarı eliyle yaratılan ‘yeni’ rejimin karakterini üç şeyle tanımlayabiliriz: Piyasacılık, gericilik ve bağımlılık.
Bu durum emekçiler açısından ise güvencesizlik, yoksulluk ve geleceksizlik demektir!
Bu denklem daha baskıcı ve otoriter bir yönetimle sağlanmaktadır.
YÖK’ten RTÜK’e, HSYK’dan Emniyet’e, DGM’lerden MGK’lara kadar bütün antidemokratik kurumlar yeni düzene entegre edilmiştir.
“Devletleşmesini” hızlandıran AKP iktidarı, bu yeni düzenin önünde engel olarak gördüğü emek ve demokrasi güçlerine, siyasi muhaliflerine karşı bir nevi toplama kamplarına dönüşen saldırılarının çerçevesini de genişletmiştir.
Gizli bir ajandaya tabi olduğu görülen bu saldırılardan toplumun her kesimi payına düşeni almaktadır. Kürt halkı yeni savaş konseptiyle, baskı, katliam ve tutuklamalarla yıldırılmaya, Kürt hareketinin demokratik alandaki güçleri ise AKP’nin dayattığı politikalara tabi kılınmaya çalışılıyor. İşçiler sendikasızlaştırılıyor. Kamu emekçileri, iktidar yandaşı-sarı sendikalara katılmaya zorlanıyor. Devrimci/muhalif öğrenciler cezaevlerine dolduruluyor. Kadın cinayetleri bu dönemde yüzde bin beş yüz artış gösterdi, kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz olaylarında büyük artışlar oldu.
Baskıcı ve otoriter dönemlerin simgelerinden olan DGM’lerin yerini “Özel Yetkili Mahkemeler” aldı, şimdi de yine bir gece yarısı operasyonla Terörle Mücadele Mahkemeleri’ne dönüştürüldü. Hak ve özgürlükler, hukuk ve adalet yok sayılarak, muhalif siyasi çevrelerden gazetecilere, aydınlardan öğretim üyelerine, çevre örgütlerinden öğrencilere ve sendikacılara kadar uzanan geniş bir yelpazede baskı ve gözaltılarla süren operasyonlarla toplum sindirildi.
Ergenekon tutuklamaları, Balyoz davası, Devrimci Karargâh, muhalif belediyelere düzenlenen operasyonlar ve KCK operasyonları, AKP’nin sistem muhaliflerini ekarte ettiği bir nitelikte sürdürüldü.
Toplumun farklı kesimlerince ifade edilen özgürlük ve eşitlik idealleri AKP tarafından elinin tersiyle itilerek, 12 Eylül Anayasası yine bir 12 Eylül referandumuyla yeniden vaftiz edildi.
Siyasi iktidarın uygulamaya koyduğu politikalar kısa sürede gösterdi ki AKP özgürlüklere dayanan katılımcı bir demokrasiyi değil, tek parti/tek adam egemenliğine dayanan bir tür “totaliter” rejim biçimini hedeflemektedir.
Diğer taraftan AKP, tüm zorbalıklarıyla birlikte toplumu ve gündelik hayatı yukarıdan aşağıya dini muhafazakârlıkla baskı altına almaktadır. Özgürlük alanlarını kısıtlayan bir gericilik hâkim kılınmaya çalışılıyor.
On yıldır devam eden AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği yer kısaca budur.
Ülkemiz her kesimin zorbalıkla baskı altına alınmaya çalışıldığı, kentlerin, derelerin yağmalandığı, öğrencilerin, gazetecilerin, avukatların, öğretim üyelerinin, sosyalistlerin, demokratların cezaevlerine doldurulduğu, dinsel gericiliğin güçlendiği bir ülke haline geldi.
AKP, yandaş yapamadığını işlevsizleştirmek, işlevsizleştiremediğini izole etmek, izole edemediğini susturmak, susturamadığını ise yok etmek istemektedir!.. Onlar için artık, kendisinden olmayan herkes potansiyel “terörist”tir…
İşte Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu KESK’e yönelik 12 Eylül nitelikli baskı ve operasyonlarının nedeni budur. Sorgulara ve açılan davalara da yansıdığı gibi sendika kurmak, emeğin hakkını aramak, demokratik gösteri düzenlemek bunların gözünde tamamen suçtur.
13 Ocak ve 13 Şubat 2012 tarihlerinde düzenlenen operasyonların ardından 25 Haziran sabahı erken saatlerden itibaren yine KESK’e ve KESK’e bağlı sendikaların genel merkezlerine, kimi şubelerine ve kamu emekçilerinin evlerine baskınlar düzenledi.
KESK’i yeniden hedef alan bu operasyon kapsamında KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in de bulunduğu onlarca sendikacı gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 29 kişi tutuklandı ve bugüne kadar yapılan operasyonlarla tutuklu KESK’li sayısı76’’ya çıktı.
KESK’e yapılan bu saldırı ve engellemeleri bir kez daha şiddetle kınıyor; Emek ve Demokrasi güçleri olarak, ülkemizin karanlığa hapsedilmesine emekçilerin asla izin vermeyeceğini ve KESK’in yanında olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.
Bu baskı ve operasyonların önemli iki boyutu var: Birincisi, sendikal hak ve özgürlükler için çabalayan, demokrasi mücadelesinde etkin olan kitle örgütlerinin her an ve her durumda basılıp yöneticilerinin gözaltına alınmaları meşrulaştırılmak istenmektedir. Topluma ve sendika üyelerine “Ayağınızı denk alın, sizin de başınıza her an bu gelebilir!” denilerek, muhalif mücadeleye katılmamaları konusunda gözdağı verilmektedir.
İkinci boyut ise, "Suçlu olmasalar da potansiyel taşıyorlardı" denilerek muhalif sendikalar toplumdan yalıtılmaya ve marjinalleştirilmeye çalışılmaktadır.
Görüldüğü gibi siyasi iktidarın bu saldırısı sadece KESK’e yönelik değil, bütün emek ve demokrasi güçlerine yöneliktir.
AKP’nin ekonomide liberal, siyasette faşizan politikalarına karşı direten tüm demokratik dinamikler AKP’nin hedefindedir. Nitekim aralarında TTB Tıp Öğrencileri Kolu üyelerinin de bulunduğu değişik sağlık mesleklerinden 13 öğrenci geçtiğimiz günlerde tutuklanarak Sincan Cezaevi’ne gönderilmiştir.
AKP olmadık yöntemler deneyerek tek tek üzerimize yürümeyi sürdürecektir. Geçtiğimiz dönem TMMOB ve bağlı odaların siyasal iktidar tarafından yeniden düzenlenen mevzuatlar ve peş peşe çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle baskı altına alınmaya, etkisizleştirilmeye çalışılması; 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasası’ndan “hekimliğin kamu ve kişi yararına yapılmasını sağlamak” ifadesinin çıkarılması diğer örneklerdir.
Bu nedenle de, içinde bulunduğumuz dönemde bütün demokrasi güçlerinin tepkilerini ortak bir mücadele zemininde birleştirmesi bir zorunluluktur. Ülkemizin sürüklendiği bu karanlık gidişata artık dur demek için, bu acımasız soygun ve zulüm düzenine karşı birleşik bir mücadele hattını kurmak tarihsel bir görevdir. Bugün demokratlığın, ilericiliğin, devrimciliğin temel kriterlerinden birisi budur!
Emekçilerin sefalete mahkûm edilmeye çalışılmasına, halkımızın yeni savaş konseptleriyle yeni acı ve gözyaşlarına sürüklenmesine, Kürt halkının siyasi temsilcilerinin tasfiye edilmesine, kadınların bedenleri üzerinde kurulmaya çalışılan tahakküme, gazetecileri, öğrencileri teslim almaya çalışan zorbalığa, kentlerin, derelerin yağmalanmasına, 1 Mayıs 2012 ruhuyla hep birlikte ve daha gür bir sesle dur diyeceğiz!
ZALİMİN ZULMÜNE KARŞI EMEĞİN BİRLEŞİK MÜCADELESİNİ YÜKSELTECEĞİZ!
EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ