Dün (27 Mayıs) KESK Kadın Birimimiz tarafından Mülkiyeliler Birliği’nde gerçekleştirilen basın toplantısı ile KESK’li kadın tutukluların serbest bırakılması istenerek AKP hükümetinin kendisine muhalefet eden herkesi tehdit olarak gördüğü ifade edildi.
Kadın Birimimiz adına basın açıklamasını Deniz Derinyol Demirci okudu.
Bugün 27 Mayıs. Bu ülkenin emekçilerinin, ezilen halklarının, kadınlarının, gençlerinin eşitlik ve özgürlük mücadelesini boğma geleneğinin uğraklarından olan darbeler takviminden bir sayfa. Sözde yargılamalarla o günlerin geride kaldığı masalına inandırılmaya çalışılsak da bu gelenek tarihin sararmış sayfalarından taşıp hayatımızı kuşatmaya devam ediyor.
Kurumları, kuralları, yasaları, ruhu ve hatta kısmen gövdesiyle ayakta olan bu gelenek değişen aktörleri ve yöntemleri marifetiyle varlığını pekiştirerek sürdürüyor. AKP eliyle kurulmaya çalışılan tek parti iktidarına dayalı yeni otoriter rejim, kendi suretinden ibaret bir dünya yaratmak için var gücüyle çalışıyor. Tasavvur ettiği bu resme uymayan her unsuru her geçen gün hegemonyasını artırdığı kolluk, yargı ve medya aracılığıyla yok etmeye çalışıyor. Kendisine muhalefet eden herkes, bazen varlık nedenlerini oluşturan en doğal eylem ve etkinlikleri suç sayılarak bazen desuç yaratılarak kriminalize edilmek suretiyle itibarsızlaştırılmak isteniyor. Bu ülkenin hapishanelerinde 500’ü aşkın öğrenci yatıyor, resmi rakamlara göre yaklaşık 8000 kişi terörist olduğu iddiasıyla yargılanıyor veya hüküm giymiş, 40’a yakın gazeteci, onlarca akademisyen ve sendikacı tutuklu veya hükümlü.
Kuşkusuz bu ülkenin emek ve demokrasi mücadelesinde çok önemli bir mevzi ve kürsü işlevi gören kamu emekçileri hareketinin kurucusu ve yürütücüsü olan KESK de bu saldırılardan payına düşeni ziyadesiyle alıyor.Üye ve yöneticilerimize yönelik baskı ve saldırılara her geçen gün bir yenisi ekleniyor, haklarında açılmış sayısız dava ve soruşturmayla onlar nezdinde KESK sindirilmeye çalışılıyor.
13 Şubat 2012’de bir şafak operasyonu ile tamamı KESK ve bağlı sendikaların kadın sekreterleri, kadın eğitimcileri veya kadın komisyonu üyeleri olan 14 kadın gözaltına alındı. KESK Genel Kadın Sekreteri Canan ÇALAĞAN, SES Genel Kadın Sekreteri Bedriye YORGUN, Tüm Bel – Sen Genel Kadın Sekreteri Güler ELVEREN, SES Ankara Şube Kadın Sekreteri Nurşat YEŞİL, Eğitim Sen Ankara 2 Nolu Şube Kadın Sekreteri Güldane ERDOĞAN, Eğitim Sen 1 No’lu Şube üyeleri Hatice BEYDİLLİ ve Evrim ÖZDEMİR OĞRAŞ ile SES Ankara Şube üyeleri Hülya MENDİLLİOĞLU ve Belkıs YURTSEVER tutuklanarak Sincan Kadın Kapalı Cezaevine konuldu. Bugün itibarıyla 40’ın üzerinde üye ve yöneticimiz tutuklu veya hükümlü olarak cezaevlerinde tutuluyor. Bunlardan 15’i kadın üye ve yöneticilerimiz, 5’i sendikalarımızın genel merkez ve şube kadın sekreterleri.
Türkiye’nin en fazla kadın üyeye sahip olan ve kadınların en yüksek oranda temsil edildikleri Konfederasyon olan KESK’in ve bağlı sendikalarının kadın sekreterlerine yönelen bu saldırının, ülkemizde kadınların emeklerine, bedenlerine, kimliklerine sahip çıkmak için yürüttükleri mücadeleyi ezme emeli dışında hiçbir gerekçesi olamaz. Daha dün çoğu çocuk yaşta 34 kişinin yaşamını yitirdiği Roboski Katliamının hesabını vermek yerine,kürtaj ve sezaryen karşıtı açıklamalarla karşımıza çıkan Recep Tayyip Erdoğan “öldürdük parasını verdik” anlayışının yanına, bu açıklamasıyla “öldürdük, doğurturuz” zihniyetini eklemektedir. Kadın erkek eşitliği hakkındaki görüşleri, politikaları ve vazettiği çocuk sayıları ile birlikte düşündüğümüzde, kadınları kuluçka makinesine indirgeyen bu zihniyetin,kadınların kendi bedenlerinin sahibi olma mücadelesini ve bu konudaki kazanımlarını yok etmek istediği açıktır.Kadın bedenini muhafazakar ideolojik saldırılarının muharebe alanına dönüştüren bu yaklaşım, KESK’li kadınlara yönelik tutuklamaların gerekçelerine dair iddiamızda ne denli haklı olduğumuzu bir kez daha göstermektedir.
Bu tutuklamalar aynı zamanda, siyaset alanında kadınların varlığını ve mücadelesini büyük bir tehdit olarak algılayan, kadınlara varlık mekanı olarak evi işaret eden muhafazakarlığın, eril öfke ve saldırganlığın da göstergesidir.
KESK’li kadınlar yaklaşık 4 aydır ne ile suçlandıklarını kendileri dahi bilmeksizin cezaevinde tutuluyorlar.Özel yetkili mahkemeler, Terörle Mücadele Kanunu ve benzeri yasa ve uygulamalarla düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün üstüne bir karabasan gibi çöken olağanüstü yargılama rejiminin bir sonucu olarak, gizlilik kararı nedeniyle arkadaşlarımızın ne ile suçlandıklarını bilmiyoruz.
Ancak ne olduklarını, ne yaptıklarını gayet iyi biliyoruz ve ilan ediyoruz;
-Onlar, sömürüye karşı mücadelenin ön saflarında yer alan emekçilerdir;
-Onlar, patriyarkaya karşı mücadele eden kadınlardır;
-Onlar, Kürt sorununda çözümsüzlüğü ve şiddeti dayatanlara karşı barıştan, halkların kardeşliğinden, eşit, özgür, gönüllü birlikteliğinden yana taraftır.
İşleri, güçleri ve suçları da bundan ibarettir.
Şüphesiz, “asıl mesele başka” diyenler; geçmişlerinin, şecerelerinin araştırılmasını salık veren zehir hafiyeler çıkacaktır. Tıpkı, mecliste de temsil edilen yasal bir partinin siyaset akademisinde ders vermesi suç, ders notları ise delil kabul edilerek altı ayı aşkın süredir özgürlüğünden alıkonulan üyemiz, arkadaşımız ve hocamız Prof. Dr. Büşra Ersanlı hakkında, AKP’nin fikri ile zikri arasındaki dolayımlarla kendini bağlı hissetmeyen bakanı İdris Naim Şahin’in dediği gibi…
Evet, KESK’li kadınların suçları bundan ibarettir ancak cezalandırılmaları da tam bu nedenledir. Aksi takdirde ne için tamamı kamu çalışanı olan bu kadınlar, tutuklu yargılamanın gerekçesini oluşturan kaçma, delil karartma vb. ihtimallerin söz konusu olmadığı böylesi bir durumda yaklaşık 4 aydır iddianame dahi hazırlanmaksızın tutuklu bırakılsınlar. Neden çoğu küçük yaşta çocuk sahibi olan bu kadınların, anayasada yer alan çocuğun yararı ilkesi dahi görmezden gelinerek, onca hukuki itiraza rağmen tutuklu yargılanmasında ısrar edilsin. Tutukluluk hallerini devam ettirerek kendileri ile birlikte çocuklarını dahi cezalandıracak kadar gözleri karartan nedir? Bizler bunun için hiçbir meşru ve hukuki gerekçe göremiyoruz ve bu nedenle;
KESK’li kadınlar olarak ve bizlerden desteğini esirgemeyen, dayanışma gösteren ve bu metninde imzası bulunan başta DİSK-TTB-TMMOB’lu kadınlar ve Ankara Kadın Platformu Bileşenleri olmak üzere bütün dost kurum ve örgütlerden kadınlar olarak ilgililere sesleniyoruz; adil, hızlı ve tutuksuz bir yargılama için gerekenlerin derhal yerine getirilerek arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz.
Kadınlara, emekçilere, ezilen halklara zulmü reva görenlerle ilk kez karşılaşmıyoruz. Onlara cevabımızı grevlerimizin, eylemlerimizin en ön saflarında yer alarak sokaklardan, meydanlardan, işyerlerimizden veriyoruz. Ve yine söylüyoruz;
VARDIK, VARIZ, VAROLACAĞIZ!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
YAŞASIN EMEKÇİLERİN BİRLİĞİ HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!
YAŞASIN KESK!