KESK Kadın Sekreterliğimiz 15 Kasım 2011 tarihinde (dün) “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” nedeniyle hazırladığı eylem ve etkinlik programını kamuoyu ile paylaşmak üzere bir basın toplantısı düzenledi.
KESK Kadın Sekreterimiz Canan Çalağan’ın yaptığı açıklamaya, BES Genel Sekreteri İlknur Bilgen, ESM Kadın Sekreteri Emel Emre, Haber Sen Kadın Sekreteri Seyran Şık ve SES Kadın Sekreteri Bedriye Yorgun da katıldı.
Basın Toplantısı Metni Aşağıdadır.
Dün gece Van bir kez daha sallandı ve deprem sonrası yaşanan acılar Hükümetin yanlış ve yetersiz politikalarından dolayı artarak devam ediyor. Maalesef kadın yıkıcı doğa olaylarında da daha fazla mağdur oluyor. Van’da yaşanan depremde, Pazar günü evde çoğunlukla kadınların ve çocukların olmasından dolayı, depremde çoğunlukla kadınlar ve çocuklar yaşamını yitirdi, yaralandı. Toplumsal cinsiyet rolleri deprem dinlemedi. Kadının üstlenmesi beklenen ısınma, barınma, temizlik ve çocuk bakımı gibi işler çadırlarda ve zor deprem koşullarında yine kadınlardan beklenmektedir. Bu vesileyle KESK’li kadınlar olarak ilk günden itibaren Van’lı kadınların yanında olduğumuzu, bundan sonra da üzerimize düşeni yapacağımızı, dayanışma ağını yaygınlaştıracağımızı ifade etmek istiyorum.
Bilindiği gibi; 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele veren Mirabel kardeşler tecavüz edilip öldürüldüler. Birleşmiş Milletler 1999’daki Genel Kurulu’nda üç kız kardeşin öldürüldüğü gün olan 25 Kasım tarihinin, her yıl “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak anılmasına karar verdi. Bu karar, kadına yönelik şiddetle mücadelede uluslararası hukuk ve siyaset açısından önemli bir karar oldu.
Patria, Minerva ve Maria Teresa kardeşlerin ölümünün üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçti. Ancak, dünyanın her yerinde kadınlar hala sömürülüyor, baskı ve şiddete maruz kalıyor, öldürülüyorlar. Kadınların rengi, dili, inancı, ülkesi, değişiyor ama uğradıkları şiddetin kaynağı değişmiyor. Kadına yönelik her türlü şiddet, tek tek bireylerin kendi çıkmazlarından, geriliklerinden kaynaklanmıyor. Bilakis, erkek egemen sistemin kendisi, bu şiddeti binyıllardır yeniden yeniden üretiyor.
KADINA YÖNELİK ŞİDDET ARTARAK DEVAM EDİYOR
Kadına yönelik şiddetin yüzde 1400 arttığı, her gün yaklaşık 5 kadının en yakınındaki erkekler tarafından öldürüldüğü ülkemizde, bu durum, şiddetin vardığı düzeyi ve hükümetin bu sorunu çözme noktasındaki yetersizliğini açıkça göstermektedir. Alınan yargı kararlarında, devam eden mahkeme süreçlerinde, kadın katillerine “haksız tahrik” adı altında ceza indirimi uygulamaları, eril zihniyetin devlet katındaki örneklerinden sadece birisidir.
Soruyoruz, henüz 13 yaşındayken toplu tecavüze maruz kalan bir çocuğun “tecavüze rıza gösterdiğine” kanaat getiren bir mahkeme ve yerel mahkemenin kararını onayan Yargıtay gibi bir kurum dünyanın hangi demokratik ülkesinde mevcuttur? Bizler erkek adaletin vardığı bu kararı asla kabul etmiyor, vicdanlarımızda mahkum ediyoruz. Erkek adalet değil gerçek adalet sağlanıncaya kadar mücadelemize devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.
Başbakan, AKP Hükümetinin kadına bakışını “kadın erkek eşit değildir” diyerek açıkça ortaya koymuştur. Hükümetin Aile ve Sosyal Politikalar Bakan’ı Başbakanın “üç çocuk doğurun” söylemini bilimsel temellere dayandığını iddia ederek meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Kadınları eril şiddetten koruyacak olan kimdir? Başbakan ve hükümetinin politikaları mı, yoksa Başbakanı’nın söylediği yanlıştan dönmek yerine, bu gerici-muhafazakâr söylemleri benimseyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı mı?
Bu zihniyetin hükümet ettiği bir ülkede şiddete çözüm üretmek bir yana ilgili bakanlığın sadece adında var olan “kadın” sözcüğüne bile tahammül edilememiştir.
Meclisiyle, Hükümetiyle, Yargısıyla, içinde bulunduğumuz bu sistemin kadını koru(ya)mayacağı açık ve nettir.
KADINA YÖNELİK EN PERVASIZ ŞİDDET: SAVAŞ
Ülkemizde 30 yılı aşkın bir süredir kirli bir çatışmalı süreç yaşanıyor. Bu ortamda Kadınlar ve çocuklar şiddetin en kabasına, en vahşisine maruz kalıyorlar. En temel insan hakları hiçe sayılarak, insanlık dışı tüm uygulamalar meşruluk kazanıyor. Ölümün, işkencenin, baskının çirkin yüzü hiç çekinmeksizin insanların boğazına yapışıyor. Çatışmasız bir ortamda dahi, her türlü eşitsizliğe, ayrımcılığa, baskıya ve şiddete maruz kalan kadınlar ve çocuklar, çatışmalı ortamların da en canı yananı oluyor. Ataerkil aile ve toplum yapısı, kadını yüz kez öldürmekten, diri diri toprağa gömmekten gocunmuyor. Barış isteyen, onurlu bir barış için mücadele veren kadınlar, yargının ve kolluk kuvvetlerinin baskısı ve şiddetiyle karşılaşıyor.
Savaş sadece ölümlerden, kayıplardan, işkencelerden ibaret değil. Ülkemizin sosyal, ekonomik, politik, tüm gidişatını ve düzeyini de belirliyor. Fiziksel olarak yok edilmeyen kadınlar da, ruhsal ve düşünsel anlamda yok olmanın eşiğine geliyor; yaşam iradesini, direncini kaybediyor. Ya da, göç etmeye zorlanarak, yaşam alanından, çevresinden, toprağından koparılıyor. Büyükşehirlerde ve göç yaşanan illerde, hem sosyal hem de ekonomik açıdan en fazla ayrımcılığa, yoksulluğa, haksızlığa ve eşitsizliğe maruz kalanlar yine kadınlar ve çocuklar oluyor. Devlet’in savaş uğruna harcadığı devasa militarist bütçe, ekonomik bakımdan yaşamı daha da katlanılmaz kılıyor.
EKONOMİ’DE EŞİTSİZ DAĞILIM DA EN FAZLA KADINI VURUYOR
Ülkenin her yerinde kadınlar çalışma yaşamının dışına itilmiştir. Kadın istihdam oranı 90’larda %34 iken son on yılda %24’lere geriledi. Ülkemizde her 3 kadından 2’si işsizdir. Piyasanın ucuz işgücü olarak görülen, kayıt dışı, esnek ve güvencesiz çalıştırılan kadınların kreş, ebeveyn ve süt izni gibi temel ihtiyaçları görmezden gelinerek emeği iki kat sömürülüyor. Ev içi çalışanların emeği görünmez kılınarak, insanca çalışma koşullarından yoksun bırakılıyorlar.
Hükümet yeni saldırı yasalarında da kadın emeği üzerinden hesaplar yapıyor. İşsizliğe ve kayıt dışı çalışmaya yönelik sözüm ona çözüm olarak sunulan Ulusal İstihdam Stratejisi’nde kadın istihdamının artacağı iddia edilse de gerçek hiç de öyle değil! Çünkü kadınların istihdama artan katılımları tam zamanlı, güvenceli, insan onuruna yakışır işler üzerinden değil, eğreti, ‘öldürmeyen ama süründüren’ işler üzerinden hesaplanmaktadır. Kadını öncelikle ev ve çocuk bakımından sorumlu tutan ve erkeğe olan ekonomik bağımlılığını sürdüren çalışma biçimleriyle istihdama katan bir anlayışla, toplumda gerçek bir kadın erkek eşitliğinin sağlanamayacağı açıktır.
Hükümet programından da anlaşılıyor ki, neo liberal politikalar yaygınlaştırılıyor, derinleştiriliyor. Yapılmak istenen, halen kayıtdışı olarak sürdürülen bazı çalışma biçimlerini yasal hale getirmek, kayıt altına almak ve yaygınlaştırmaktır. Bu şekilde, kadınlar açısından vasıfsız ve kısmi süreli çalışma koşulları kalıcı hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Dünya genelinde ve özellikle Avrupa’da yaşanan ekonomik krizden en çok etkilenenler yine kadınlardır. 1 milyar 250 milyon yoksulun yüzde 70’i kadındır. Kadına yönelik ayrımcılık, eşitsizlik ve şiddet din, dil ve ırk ayırt etmeksizin dünyanın her yerinde yaşamı kadınlara dar etmektedir.
Ancak şiddetin, baskının ve zulmün bu evrenselliğine paralel bir biçimde, kadınların verdiği eşitlik ve özgürlük mücadelesi de evrenseldir; evrensel olmak zorundadır. Dünyanın her yerinde sesler, haykırışlar yankılanıyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslar arası Dayanışma Günü bu bakımdan daha da anlamlı olmaktadır.
Biz KESK’li kadınlar yıllardır emek ve demokrasi mücadelesi ile kadın özgürlük mücadelesinin birbirinden ayrılamaz olduğunun bilinciyle, kadına yönelik her türlü ayrımcılığa ve şiddete karşı mücadele yürütmeye devam ediyoruz. Biliyoruz ki, kadına yönelik şiddetin kaynağı, erkek egemen zihniyet ve onun ördüğü yaşam sistemidir. Bu bakımdan, Mirabel Kardeşlerin direnişinde olduğu gibi, toplumlara barışı, gerçek demokrasiyi ve özgürlüğü kadının örgütlü gücü ve dayanışması getirecektir.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü dolayısıyla Konfederasyon olarak bir eylem ve etkinlik programı oluşturduk. Bu program kapsamında;
* 22 Kasım Salı günü İşyerlerinde “Kadına Yönelik Şiddete Karşı, Yaşasın Kadın Dayanışması” temalı kokartlar takarak, aynı gün iş yerlerinde taleplerimizi içeren basın açıklamaları yapacağız.
* Halen çeşitli cezaevlerinde 8’i kadın olmak üzere 33 KESK’li yönetici ve üyemiz tutuklu bulunmaktadır. 23 Kasım Çarşamba günü dayanışma amacıyla tutuklu kadın arkadaşlarımıza kart göndereceğiz.
* 24 Kasım Perşembe günü, “Emeğimize, Bedenimize, Kimliğimize sahip çıkıyoruz, Kadına Yönelik Her Türlü Şiddete Karşı Yürüyoruz” temalı meşaleli yürüyüşler, yürüyüş sonunda şiddetin farklı biçimlerini ifade eden sokak tiyatrosu, söz korosu, canlandırma gibi etkinlikler yapacağız.
* 24-25 Kasım tarihlerinde Ankara’da açık alanda kadına yönelik şiddet konulu resim sergisi düzenleyeceğiz.
* 25 Kasım Cuma Günü illerde kadın platformları ve demokratik kitle örgütleriyle birlikte, güçlü alan eylemleri yapacağız.
* Bilindiği üzere, kadına ve çocuklara yönelik şiddetin en yoğun yaşandığı illerden birisi Siirt’tir. Özellikle, Z.D davası ve çocuklara yönelik toplu tecavüz davası, eril şiddetin boyutunu ve erkek egemen yargının bu davalar karşısında aldığı ayrımcı tutumu tüm çıplaklığı ile göstermiştir. Bu nedenle 26 Kasım Cumartesi günü Siirt’te yapacağımız bölgesel miting bizler için oldukça önemli ve anlamlıdır. Tüm kadınları, N.Ç davasında olduğu gibi yargıda kurumsallaşan eril zihniyetin Siirt’te yaşanan bu taciz ve tecavüz olayında benzer bir karar almaması ve benzer olayların bir daha yaşanmaması için 26 Kasım’da yapılacak bölgesel mitinge katılmaya çağırıyoruz.
25 KASIM’DA HER TÜRLÜ ŞİDDETE HAYIR DEMEK İÇİN ALANLARDAYIZ!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!