Bu sene 100.sü gerçekleştirilen Uluslararası Çalışma Konferansı (ILO) İsviçre’nin Cenevre kentinde devam ediyor. 17 Haziran’a kadar sürecek olan ILO Konferansı’nda , ‘Uluslararası Standartların Uygulanması Komitesi’ Türkiye’nin sendikal hak ihlalleri ve uluslararası sözleşmelere uyumsuzluk konusunda en kötü 25 ülke arasında olduğuna karar verdi.
Türkiye’nin, 87 No’lu ‘Sendika Özgürlüğü ve Sendikalaşma Hakkının Korunması Sözleşmesi’ni ihlal ettiği gerekçesiyle girdiği açıklanan listede, Kamboçya, Burma, Kongo, Fiji, Zimbavve, Özbekistan, Pakistan, Sri Lanka gibi ülkeler Aplikasyon Komitesi gündeminde görüşülecek. Görüşmeler sonrasında Türkiye’ye ciddi yaptırımlar gündeme gelebilecek. Hükümetleri temsilen 325, işveren örgütlerini temsilen 159 ve işçi sendikalarını temsilen 160 delegenin katıldığı konferansta, Türkiye hükümet delegasyonu içinde hükümetten 14, TİSK’ten 9 ve sendikalardan (Türk – İş, Hak-İş ve Kamu Sen) 7 kayıtlı Temsilci bulunuyor. DİSK ve KESK ise üyesi oldukları Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) heyeti içinde konferansa katılıyor. Genel Başkan Döndü Taka Çınar ve Kadın Sekreteri Canan Çalağan’ın temsil ettiği KESK, konferansa, Türkiye’de kamu emekçilerinin sendikal hak ve özgürlükleri önündeki engeller ve hak ihlallerini kapsayan bir dosya sundu.
“İleri Demokrasi” Yalanı 3 Günde Ortaya Çıktı!
Yıllardır, ILO Konferanslarında sendika yasalarını değiştireceğine söz veren Türkiye Hükümetinin, her yıl çeşitli mazeretlere sığınarak bu değişiklikleri ertelemesinin rutin hale geldiği biliniyor. Bu ILO Konferansında ise, AKP Hükümeti, 12 Haziran seçimleri mazeretine sığındı.
AKP hükümeti, Konferans öncesi, uzun bir süredir geniş reklam ve halkla ilişkiler kampanyası yürüttü. Konferansta kulis ve lobi faaliyetleri ile devam eden kampanyada; AKP’nin insan hakları alanında ciddi adımlar attığı, Türkiye’nin demokratikleştiği yönünde yoğun propaganda yapıldı. Ancak konferans sürerken Türkiye’den gelen haberler, durumun hiç te hükümet temsilcilerinin çizdiği pembe tabloyla uyuşmadığını göstermeye yetti.
İlk olarak, eski Eğitim Sen üyesi emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun kalp krizi geçirerek yaşamını kaybetmesine neden olan Hopa’da yaşananlar haberi ulaştı ILO konferansına. Ardından Hopa’da yaşananları protesto edenlere yönelik polis şiddeti, Ankara’da aralarında 13 KESK yönetici ve üyesinin de olduğu toplam 50 kişinin gözaltına alınması ve gözaltına alınanların gördüğü kötü muamele haberi ulaştı. 1 Haziran’da başlayan ILO Konferansına ulaşan son haber ise, aralarında Konfederasyon başkanlarının da bulunduğu toplam 111 kişi hakkında, geçen yıl TEKEL işçileri ile dayanışma eylemine katıldıkları için, 5 yıl hapis istemi ile açılan davanın başladığıydı.
Konferansın devam ettiği sırada, sadece birkaç gün içinde yaşanan bu gelişmeler bile tek başına, Türkiye’nin toplantı, gösteri ve yürüyüş hürriyeti ve örgütlenme özgürlüğü alanında “ileri demokrasi” nin ne kadar hâkim bir ülke olduğunu gösteriyordu.
Kol Kırılıp Yen İçinde Kalmayacak!
1980 Anayasasındaki düzenlemelerle çalışanların hak ve özgürlüklerini yok sayan yapının devamını sağlamaktaki ısrar, ülkemizin her sene ILO Konferanslarında bu utanç tablosu ile karşı karşıya gelmesine sebep olmaktadır.
ILO’da oluşan tablo sonucunda, hükümet ve işveren temsilcileri “kol kırılır yen içinde kalır” söylemine sığınarak, işçilerin ve emekçilerin haklarını her platformda olduğu gibi ILO konferanslarında da savunma kararlılığında olan sendikaları suçlamaktadırlar. Ancak yıllardır kırılan kol hep işçilerin, emekçilerin kolu olmuştur ve artık yen tutmamaktadır. Bu utancı ülkemize yaşatanlarsa başta çalışanların haklarını yok sayan düzenlemelere imza atan hükümetler ve sömürü de sınır tanımayan işverenlerdir.
AKP İktidarı Emekçilerin de Kara Listesinde!
AKP iktidarı, bir taraftan ‘2023 Vizyonu’ propagandası eşliğinde yandaşlarına rant getirecek pek çok projenin tanıtımını yaparken diğer taraftan çıkardığı Kanun Hükmünde Kararnameler ile de iktidarının devamını sağlamak için dikensiz gül bahçesi yaratmayı amaçlamaktadır. Açlık sınırının 900, yoksulluk sınırının 2400 TL’ye dayandığı, 6 milyon insanın kayıt dışı istihdam edildiği, en temel hakları için mücadele edenlere polis şiddeti ile cevap verildiği bir dönemde AKP iktidarı “istikrarı sağlamaktan” dem vurmaktadır. Sormak gerekiyor, bu istikrar kimin istikrarı, neyin istikrarı?
Anayasa değişikliği ile kamu emekçilerine sınırlandırılmış toplu sözleşme hakkı tanınmışken grev hakkı tanınmamıştır. Üstelik torba yasa ile işi yavaşlatma, durdurma gibi eylemler memuriyetten çıkarılma sebebi haline getirilmiştir. Yandaş olan konfederasyonlara destek olunurken, KESK yöneticilerine yıllardır uygulanan sürgün, görevden alma, para cezası, gözaltı ve tutuklamalar AKP iktidarında katlanarak artmıştır. Sadece AKP iktidarının ve yandaşlarının daha da zenginleşmesine hizmetten başka bir şey ifade etmeyen bu istikrar yalanları, toplumun alın teriyle geçinen tüm kesimlerini daha da yoksullaştırmaktan başka bir şeye hizmet etmemektedir. Eğer bunun da adına vizyon! denirse, bilinmelidir ki, AKP’nin ‘2002 vizyonunda da, 2023 vizyonunda da’ işçilere, emekçilere yer yoktur.
Biz KESK olarak, yürüttüğümüz sendikal haklar özgürlükler mücadelemiz ve onun ayrılmaz parçası demokrasi mücadelemizde ILO’yu ya da Aplikasyon Komitesi’ni elbette, tek araç olarak görmüyoruz. İnsan onuruna yaraşır bir çalışma hayatının sağlanması için her platformda taleplerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. Yaşanan bu olumsuz tabloyu değiştirecek güç, işçilerin ve emekçilerin ortak mücadelesi ve örgütlülüğüdür. Bunun önünde engel olanlarsa sadece ILO’nun değil emekçilerin de kara listesinde yer almaya devam edecektir.