ODTÜ öğrencileri, kültürel, mesleki, cinsel kimlikleri ya da sağlık durumları gibi nedenler sonucu önyargılara maruz kalabilen veya toplum tarafından dışlanan insanlara karşı olan önyargıları azaltmak, diyalog ortamı yaratmak ve toplumun barış içerisinde yaşamasına katkı sağlamak amacıyla canlı kitaplardan oluşan "Yaşayan Kütüphane"yi kurdu. Kütüphaneye kitap okumaya gidenler önyargılarının bulunduğu konuları bir kitaptan değil, bir insanla sohbet ederek yıkıyor.
Türkiye’de en çok ön yargılara maruz kalan konular kitaplara başvurmak yerine canlı tanıklarla giderilmeye çalışılıyor. ODTÜ öğrencilerinin başlattığı bir insan hakkı projesi olan ‘Yaşayan Kütüphane’ 18-19 Ekim’de ODTÜ’de yaşama geçirilmeye başlandı. Yaşayan Kütüphane fikri ilk olarak Danimarka’da gençlik STK’sı ‘Şiddeti Durdur’ (Foreningen Stop Volden) tarafından ortaya çıkmış ve 2000 yılındaki Roskilde Festivali’nde gerçekleştirilmişti. Ayrıca 2003’ten beri her yıl Avrupa Konseyi’nin Budapeşte Avrupa Gençlik Merkezi tarafından Sziget Festivali’nde düzenleniyor. Türkiye’de ilk kez 2007 yılında Toplum Gönüllüleri ve Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi tarafından Barışarock Festivali’nde gerçekleştirilen Yaşayan Kütüphane, Ankara’da ise AEGEE-Ankara İnsan Hakları Proje Grubu tarafından ilk kez 2009 ODTÜ Bahar Şenliği’nde gerçekleştirildi. Yaşayan Kütüphane; etnik, kültürel, mesleki, cinsel kimlikleri ya da sağlık durumları gibi nedenler sonucu önyargılara maruz kalabilen veya toplum tarafından dışlanan insanlara karşı olan önyargıları azaltmak, bir diyalog ortamı yaratmak ve toplumun barış içerisinde yaşamasına katkı sağlamak amacıyla düzenlenen bir ‘İnsan Hakları’ projesi.
Sizi bekleyen kitap değil insan
Yaşayan kütüphane gerçek bir kütüphane gibi işliyor. İlk olarak salondaki kayıt standına gidip kayıt olunuyor ve bir görevli tarafından okumak istenen kitaba yönlendiriliyor. İşte Yaşayan Kütüphane’nin farkı da burada başlıyor. Karşınızda okunmak üzere bekleyen bir kitap yerine sizinle sohbet etmek için hazır bekleyen bir insan buluyorsunuz. Farklılıkların ve çeşitliliklerin renklerini önceden yazılmış satırlar yerine, samimi bir sohbet aracılığıyla öğreniliyor. Bu aşamada kitapta merak edilen sorular sorulup, anında cevap alma şansına erişiliyor. Yarım saat süren, sadece kitap ve okuyucudan oluşan sohbet sonrasında, bilinmeyen şeyleri öğrenerek aydınlanmanın ve belki de farklı yaşam tarzlarına sahip insanlarla tanışmanın mutluluğu ile kütüphaneden ayrılıyorsunuz.
30 dakikalık okuma seansları
Konuya ilişkin bilgi veren Yaşayan Kütüphane organizatörlerinden Eylem Algı, projenin işleyişini şöyle anlattı: "Okuyucular, kitaplarla 30 dakika boyunca okuma seansları yapıyor. Okuma sonunda bir değerlendirme formumuz oluyor. Organizatör arkadaş okuyucuyu alıyor ve değerlendirme masasına götürüyor. Değerlendirme formunu dolduruyorlar. Biz en sonunda istatistikler çıkarıyoruz, hangi kitaplar okundu, nasıl değerlendiriyorlar. Bir daha ki Yaşayan Kütüphane için ne gibi kitaplar öneriyorlar, bununla ilgili bir istatistik ve değerlendirme çıkarıyoruz." Toplumda bazı konularda önyargısı olan insanlarla kitapları karşı karşıya getirerek insanların ön yargısını kırmaya çalışmayı amaçladıklarına vurgu yapan Algı, "’Bazı okuyucular benim hiç ön yargım yok, ama bir okuyalım’ diyorlar. O insanlar ile konuştukları zaman, ‘benim böyle böyle önyargılarım vardı, yanlış bilgilendirilmişim’ diye biliyorlar" dedi. Söz konusu çalışmanın bir insan hakkı projesi olduğuna dikkat çeken Algı, çalışmaya yoğun katılımın olduğunu en büyük ilginin ise şizofreni, Kürt, Ermeni, Rum sorununa ilişkin konular olduğunu belirtti.
DİHA