KESK Kadın Sekreteri Songül MORSUNBUL’un toplu görüşme sürecine ilişkin basın açıklaması metni şöyle: Toplu görüşmeli senaryonun 4. perdesine hoş geldiniz, Hikâyemizi yıllardır takip ediyorsunuz. Kimin emekçilerin hakkı için, kimin sermayenin hakları için mücadele ettiğine tanıksınız. Tanıklık ettiğiniz ve hiç kimsenin itiraf edemediği bir tek KESK’in ve KESK’li kadınların itiraf edebileceği bir şey daha var: 8 yıldan bu yana toplu görüşme masasının bir yanındaki erkeklerin buyurucu, diğer yanındakilerin ise uyucu ve uygulayıcılar olduğunu kimse görmedi.
Biz “yaramaz” KESK’liler yıllardır toplu görüşmenin toplu sözleşme olması gerektiğini ısrarla vurguladık. 20 yıllık fiili ve meşru zeminde sürdürdüğümüz mücadelemizde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini her eylem ve etkinliğimizde, her çalışmamızda ısrarla dile getirdik. Bu aşamada 4. görüşme oturumu tiyatral gösterisi halen daha devam ettirilmekte ve bu süreç ne çalışanların sorunları açısından, ne de özellikle kadınlar açısından somut ve çözümleyici olmayacaktır.
Çünkü AKP hükümeti bu yıl da toplu sözleşme hakkımızı yok saymakta, sendikal haklarımız olan özlük, ekonomik ve cinsiyet eşitsizliği taleplerimizi pazarlık konusu haline getirmeye devam ettirmektedir. Uluslararası sözleşmeleri ve anayasal hakları kendi elleri ile çiğnemekte ve uygulatmamaktadır. Tüm bu emek düşmanlığı politikalarını çalışma alanlarında yaygınlaştırdığı gibi, çalışan kadınları da yaşamın her alanında ikincilleştiren, cinsiyet politikaları ile daraltan yaklaşımında ısrar etmektedir. Hükümetin ve sözcülerinin tüm yaldızlı söylemlerine rağmen, çok eşli başbakan danışmanına göz yummaları ve çocuk sayılarımıza karışmaları siyasal iktidarın zihniyetini açıkça ortaya koymaktadır.
Bugün sorunumuz sadece siyasi iktidarla da sınırlı değildir. Muhatabımız tabii ki siyasal iktidar ve hükümettir, ama diğer bir yandan, çalışma alanlarımızdaki diğer konfederasyonların ve yöneticilerinin de kadına bakış açısı aynı zihniyet ürünüdür.
Başbakan kendi ağzıyla şunu itiraf etmiştir aslında, Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, inanılması gereken şey fırsat eşitliğidir”. Bu da, Türkiye’nin yeni siyaset dilini göstermektedir. Bu dil liberal ve muhafazakâr politikaların dilidir.
Yetki alanlarının tümünü erkek temsiliyeti ile dolduran AKP bakanlıklarda, valiliklerde, kaymakamlıklarda ve tüm yüksek kademelerde erkek yönetici görmek istemektedir. Bunun sonucu olarak da bugünkü çalışma yaşamı, hukuku, yasaları bu zihniyetin rahat hareket edebilmesi ve güçlendirilmesi için şekillendirilmektedir.
Kadını aileden bağımsız görmeyen, buna tahammül edemeyen ve onu sadece annelik kimliği üzerinden tanımlayan hükümetin özgürlük, fırsat eşitliği vb. kulağa hoş gelen ama uygulamada mevcut eşitsizlikleri yeniden üreten anti-demokratik politikaları sonucudur ki, kadınlar bugün çalışma yaşamında, siyasette, ekonomide, tüm toplumsal yaşam alanlarında dışlanmakta ve çifte sömürüye maruz kalmaktadır.
Yıllardır, sokaklarda eylemlerin temel gücü olduk. Panellerimizde, sempozyumlarımızda, kurultaylarımızda ve konferanslarımızda emeğimiz, bedenimiz ve kimliklerimiz üzerinde söz söyleyenin biz kadınlar olması gerektiği konusunda ısrarcı olduk. Yasalar bize danışılmadan oluşturuluyor, çalışma hukuku bize danışılmadan belirleniyor, eğitim dili bizsiz şekillendiriliyor. Tüm yaşam alanlarımız bizsiz yönetilmeye çalışılıyor. Bize sorulmadan, biz olmadan oluşturulan her yasa, mevzuat, sözleşme, yönetmelikleri kabul etmemiz mümkün değildir. Bunun için biz KESK’li kadınlar toplu görüşmede dönen tiyatro oyununa para vermiyor ve izlemeye gitmiyoruz.
2011 yılının toplu görüşme sürecinden çıkıp hemen şimdi toplu sözleşme hakkımızı kullanarak, sözümüzü ve gücümüzü örgütleyerek var olacağız. Bakanın, masada oturan sendika bürokratlarının, konfederasyonumuza ve biz kadınlara yaklaşımı görmezden gelme ve ötekileştirme şeklindedir.
Bu tutumu huzurunuzda emeğe ve emekçilere yapılan bir saldırı olarak değerlendiriyor, yıllardır sokaklarda kazandıklarımızı yeni pazarlıklara sunmayacağımızı söylüyor, haklarımızı alıncaya kadar mücadelemize devam edeceğimizi söylüyoruz.
Konfederasyonumuz üstündeki tüm anti-demokratik uygulamalar karşı sokakta mücadelemizi yükselteceğiz. Kadın arkadaşlarımızın da aralarında olduğu 8 sendikacı arkadaşımızın ve 4 gündür gözaltında tutulan DİVES Genel Başkanı Lokman Özdemir’in derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.
KESK devlet güdümlü, yandaş bir sendika değildir, bir mücadele örgütüdür. Bu yüzden biz KESK’li kadınlar KESK çatısı altında örgütleniyoruz. Biz KESK’li kadınlar var olan masayı da, masaya oturan sendikacıları da emek yandaşı olarak görmüyoruz.
Çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, kadınların her düzeyde eşit olanaklardan yararlandığı bir ülke özlüyoruz. Kadını eve kapatan değil, ana-bacı kimliğine hapseden değil, taciz ve tecavüz edilen değil, çalışma hukukundan doğan tüm temel taleplerimizin ve özelde de kadın taleplerimizin kadınların istemi doğrultusunda ele alınarak kararlaştırılmasını istiyoruz.
Bu yüzden;
· Kadınların Toplu Sözleşme talepleri yok sayılmasın
· Kadın emeği kadınsız pazarlık konusu yapılmasın
· ILO- Pekin ve Pekin +5 – CEDAW Sözleşmelerinin gerekleri derhal yerine getirilsin.
· Aile, kira, çocuk yardımlarında kadınlar aleyhine düzenlemeler kaldırılsın
· Kapatılan, özelleştirilen kreşlerimiz ücretsiz kullanıma açılsın
· Süt izinlerimiz yol süresi hariç 3 saate çıkarılsın ve bebek 1 yaşına gelene kadar uygulansın
· Doğum öncesi 8 hafta, doğum sonrası 16 hafta olmak üzere toplam 24 hafta doğum izni verilsin
· Hamilelik ve emzirme süresince kadınlar, nöbet, vardiya, mesai gibi fazla çalışmaya tabi tutulmasın
· Ücretli ve ücretsiz doğum izinlerinde kadınların sosyal ve özlük hakları kayba uğramasın
· İş yerinde cinsel taciz hizmet içi eğitimlerin konusu haline getirilsin, önleyici düzenlemeler uygulamaya konulsun
· Tüm bu talepler güvenceli iş, kadrolu istihdam talebimiz gereği 4/B ve 4/C’ye göre çalışan sözleşmeli kamu emekçilerine de yansıtılsın
· 8 Mart’ta kamu emekçisi kadınlar ücretli izinli sayılsın