Yeni bir anayasaya olan gereksinim toplumun neredeyse hemen her kesimince dile getirilmektedir. Bugüne kadar yapılan şey, darbe ürünü olan 1982 Anayasasının kısmi değişikliklerle düzeltilmeye çalışılmasıdır. 1987 den itibaren, bazı maddelerde birden fazla olmak üzere toplam 81 maddede yapılan değişiklikler, 82 Anayasası’nın antidemokratik ruhunu ortadan kaldırmaktan uzak olup siyasi ve toplumsal sorunlara çözüm üretmek yerine bir krizden kurtulup bir başka anayasal krize sürüklenme biçiminde seyretmiştir.
(KESK Başkanı Sami Evren’İn Konuşması İçin Aşağıdaki Kaydı İzleyebilirsiniz)
Bu deneyimler de dikkate alındığında Türkiye’nin gereksiniminin yeni bir
anayasa olduğu açıktır. Yeni anayasa, yapılış biçimiyle, içeriğiyle yeni
olmalı, çoğulcu demokratik bir süreçte hazırlanmalıdır. Bir anayasanın
zihniyetinin demokratik olması, ancak o anayasanın toplumun tüm
yurttaşlarının eşit katılımı ve kararıyla oluşturulmasıyla mümkündür. Bunun
için özellikle başta mevcut Anayasa’nın mağdur duruma düşürdüğü, ötelediği
toplumsal kesimlerin katılımını öne çıkaran, bu kesimlerin temsilcilerin
sürece aktif bir biçimde katıldığı bir çoğulculuk anlayışının merkeze
alınması gereklidir.
Bu nedenle, yine aynı yöntemle bir yama biçiminde tasarlanan bu taslağın
toplumun beklentilerini karşılamaktan uzak olduğunu düşünmekteyiz. Yukarıda
işaret ettiğimiz yöntem yerine, hazır bir taslak oluşturulduktan sonra
destek istenmesini de doğru bulmadığımız ifade etmek isteriz.
Öncelikle taslağın kamu emekçileri yönünden kabul edilemez olduğunu
belirtelim. Yıllardır yürüttüğümüz fiili ve hukuksal mücadele ile,
Anayasanın 90. maddesi bağlamında bağlayıcı olan uluslar arası sözleşmeler
ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin karalarıyla varlığı tanınan "toplu
sözleşme ve grev hakkı" ne yazık ki güvenceye kavuşturulmamaktadır. Taslakta
kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkına yer verilmiş gibi görünse de bu
gerçekliği yansıtmamaktadır. Bilindiği üzere grev hakkı, toplu sözleşme
hakkının ayrılmaz bir unsurudur. Bu gerçeklik gerek AİHM kararları gerek
Avrupa Sosyal Haklar Komitesi ve ILO komite kararlarında da sıkça dile
getirilmektedir. Buna karşın, grev hakkımız anayasal güvenceye
kavuşturulmadığı gibi; barışçıl bir çözüm yolu olan Uzlaştırma Kurulu
kararlarına kesinlik atfedilerek bu aşamada grev hakkımız fiilen yeni bir
engelle karşı karşıya bırakılmak istenmiştir. Böylece toplu sözleşme hakkı
da fiilen kullanılamaz hale getirilmiştir. Bu nedenle bu maddenin yeniden
düzenlenerek, toplu sözleşme ve grev hakkının birlikte güvenceye
kavuşturulması ve düzenlemenin uluslararası hukuk normlarına uygun biçimde
yapılması gerekmektedir.
Taslak çalışanların sorunlarını çözmeye yönelik her hangi bir düzenleme
içermemektedir. Çalışma, bir ödev olmaktan çıkarılıp temel bir hak olarak
düzenlenmemiş, barınma, sağlık ve sosyal güvenlik hakkı toplumun
gereksinimlerine ve taleplerine uygun hale getirilmemiştir.
Taslakta Kürt sorunun çözümüne yönelik her hangi bir olumlu düzenleme yer
almadığı gibi mevcut Anayasanın 42. maddesinde yer alan, Türkçeden başka
hiçbir dilin, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri
olarak okutulamayacağına dair anadilde eğitim hakkı önündeki temel engel
dahi kaldırılmamıştır. Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Yasasında yer alan,
eşitliğe aykırı, düşünceyi hedef alan antidemokratik hükümler kaldırılmadığı
gibi, bu alanda özgürlüğü genişletici her hangi bir düzenlemeye anayasa
taslağında da yer verilmemiştir.
Demokratik meşruiyetten bu kadar sık söz edilmesine karşın, siyasi partilere
ilişkin yapılan düzenlemelerde seçim barajının kaldırılması da dahil olmak
üzere demokratik rejimin gereği olarak çoğulculuk ilkesine göre halkın
iradesinin mümkün olduğunca yansıtılmasını sağlayacak düzenlemelere yer
verilmemiş, demokrasi çoğunluk partisi anlayışına göre şekillendirilmiştir.
Taslak Alevi yurttaşların tüm topluma yansıyan taleplerini de
karşılamamaktadır. Yakın zamanda verilen İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi
kararına karşın mevcut Anayasanın 24. maddesinde yer alan zorunlu din
derslerinin kaldırılması yönünde her hangi bir düzenlemeye yer
verilmemiştir. Alevilerin ve diğer azınlıkların Diyanet İşleri Başkanlığının
yapısı ve varlığına ilişkin eleştirileri görmezden gelinmiştir.
Ayrıca, Azınlıkların sorunlarını çözmeye yönelik hiçbir düzenlemeye yer
verilmemiştir. Eşit yurttaşlık temelinde Anayasal vatandaşlık tanımına yer
verilmemiştir.
Çocuklarla ilgili olarak yeterli tedbir öngörülmediği gibi, onların
"cinsellikten" korunacağı biçiminde bir düzenleme ile muhafazakârlığa
anayasal dayanak hazırlanmıştır.
"Taş atan çocukların" mağduriyetinin giderilmesi için tüm çocukların
ayırımsız aynı yasalara tabi olmasının önü açılmadığı gibi, 41. maddede
yapılan değişiklikle, bu çocukların anne babalarıyla ilişkilerine müdahale
etmenin yolu açılmaktadır.
Taslak kadın sorunun çözümünü sağlamaktan da uzaktır. Kadınların fiili
eşitliğinin sağlanması için devlete yüklenen pozitif görevlerin sayılması
yerine taslakta yer alan genel eşitlik ilkesine, çocuklar, yaşlılar ve
engelliler ile birlikte kadınların yazılması toplumsal cinsiyet
eşitsizliğini çözmekten uzaktır.
Yukarda kısa örneklerle açıklamaya çalıştığımız gibi, bu taslakta toplumun
temel sorunlarına her hangi bir çözüm üretilmediği gibi, anayasaların esası
olan insan onurunun korunması, temel hakların geliştirilmesi ve iktidarın
sınırlanması ilkelerine de yer verilmemektedir.
Bu değişikliğin kabulü, kadınların, çocukların, Alevilerin, Azınlıkların,
Kürtlerin, emekçilerin daha özgür, daha demokratik ve daha eşitlikçi bir
rejimde, insan onuruna uygun koşullarda yaşaması için gerekli koşulları
sağlamayacak, askeri – bürokratik vesayetin, kısmi olarak çoğunluk
partisinde yaşam bulan yürütme gücü lehine azalmasını sağlayacaktır.
Bütün eleştirilerimize karşın Hükümetin bizden ve örgütlü toplum
kesimlerinden görüşler derlemesini önemli buluyoruz. Ne var ki; bu görüş
toplama sürecinin "demokratik açılım" paketi sırasında bizden görüş alınması
ancak bu görüşlerin hiçbir biçimde değerlendirilmemesi ve sürecin böylelikle
akamete uğraması benzer sonuçlanmamasını umuyoruz. Yoksa, bu görüş toplama
süreçleri bir demokrasicilik oyunu olarak kalacak ve örgütlü toplum
kesimlerini iktidarın politikalarının figüranı haline getirecektir.
Bu nedenle çoğulcu demokrasiden yana, özgürlükçü ve eşitlikçi, sosyal bir
anayasanın savunucusu olan örgütümüz açısından söz konusu taslağın,
eleştirilerimiz doğrultusunda değiştirilmediği sürece, mevcut haliyle
desteklenmesi olanaklı görülmemektedir.