22 yılı aşkın bir süredir ülkeyi yönetenler iktidara gelirken tüm topluma “ileri demokrasi” vaat etmiştir.
Temel hak ve özgürlüklerimizin, sendikal hak ve özgürlüklerimizin önündeki engelleri kaldırma sözü vermiştir.
Ancak 22 yılın sonunda geldiğimiz yer ortadadır.
Geldiğimiz yerde toplum hemen her güne yeni bir şafak operasyonu, yeni gözaltılar ve tutuklamalar, yeni soruşturmalar, yeni bir kayyum darbesi ile başlar hale getirilmiştir.
Basın özgürlüğünden ekonomik haklara, siyasal haklardan sendikal haklara kadar en temel hakları hedefe koyan saldırılara her gün bir yenisi eklenmektedir.
Bu saldırıların son örneği Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanması ile yaşanmıştır.
Bilindiği üzere Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde (OSB) çalışan işçiler kendilerine dayatılan kölece çalışma koşullarına ve sefalet ücretlerine karşı geçtiğimiz hafta eyleme geçmiştir.
İşçilerin başlattığı direniş fabrika fabrika yayılmış, binlerce işçiye ulaşmıştır. Aralarında sahibinin AKP Antep milletvekilinin bir firmasının da bulunduğu fabrikalardaki işçi direnişi kamuoyu tarafından da sahiplenilmiştir.
Buna karşın Antep Başpınar işçilerinin direnişi, bugüne kadar işçilerin değil patronların çıkarlarını korumayı görev edindiğini defalarca ispatlamaktan geri durmayan iktidar çevrelerini rahatsız etmiştir.
Nitekim 13 Şubat günü Antep Valiliği X hesabından paylaşılan bir yazı ile şehirde 15 günlük ‘eylem yasağı’ ilan edilmiştir.
Antep’te 15 gün süre boyunca bildiri dağıtmanın, panel yapmanın dahi yasaklandığı karar X hesabından paylaşılan ilk yasak kararı olarak tarihe geçmiştir.
Direnişlerin sürüdüğü tüm fabrikaların önüne polis ve jandarma yığılmış, ‘bekleme eylemi’ diye bir eylem türü uydurularak işçilerin yan yana gelmesi bile yasaklanmıştır.
Bu garabet yasaklar işçilerin mücadelesinden duyulan korkunun hangi boyutlara ulaştığını da gözler önüne sermiştir.
Tüm bu baskılara, hukuksuz yasaklara karşı 14 Şubat’ta basın açıklaması yapmak isteyen Başpınar işçilerinin önüne barikatlar kurulmuş, Demokrasi Meydanına girmeleri engellenmek istenmiştir.
BİRTEK-SEN Genel Başkanı ise aynı günün sabah saatlerinde gözaltına alınıp akşam saatlerinde serbest bırakılmıştır.
Öte yandan ne valiliğin hukuktan azade yasak kararı ne de Türkmen’in gözaltına alınması Başpınar işçilerini yıldırmamış, yüzlerce işçi önlerine konulan barikatlara rağmen Demokrasi Meydanına ulaşmıştır.
Mehmet Türkmen dün akşam saatlerinde, sendika binasında işçilerle toplantı halindeyken tekrar gözaltına alınmıştır.
Türkmen savcılık ifadesinin ardından sevk edildiği mahkemece tutuklanmıştır.
Peki, BİRTEK-SEN Genel Başkanı neden tutuklanmıştır? Hırsızlık mı yapmıştır?
Soyguna mı karışmıştır? Zimmetine para mı geçirmiştir, ihaleye fesat mı karıştırmıştır?
Elbette ki hayır. Yaşananlar, savcılık ve mahkeme süreci BİRTEK SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in her sendikacının yapması gereken şeyi yaptığı;
Üyelerinin hak ve çıkarlarını koruma ve geliştirme görevini yaptığı için, bu kapsamda anayasal haklarını kullandığı için tutuklandığını ispatlamaktadır.
Nitekim Türkmen’in tutuklanmasına gerekçe olarak direnişteki Başpınar işçilerinin yaşadığı durumu, haksızlıkları ortaya koyan sosyal medya paylaşımları gösterilmiştir.
Söz konusu sosyal medya paylaşımları “suç işlemeye tahrik, iş ve çalışma yaşamının ihlali” olarak değerlendirilmiştir.
Türkmen’in savcılık ifadesi ve mahkeme süreci de tamamen hukuksuz bir şekilde işletilmiştir.
Önce savcı değiştirilmiş, mahkeme başkanın talimatı ile duruşma salonunun kapısını kilitlenerek duruşmaya üçten fazla avukatın girmesi engellenmiş, Antep Baro Başkanı dahi duruşma salondan çıkarılmıştır.
BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanması, bugüne kadar defalarca örneklerini yaşadığımız diğer gözaltı ve tutuklama operasyonunda olduğu gibi kendilerine dayatılan kölelik düzenine karşı hak ve çıkarları için mücadele etmekten başka çıkar yol görmeyen tüm mücadeleci kesimlere, sendikacılara yönelik açık bir gözdağıdır.
Bir sendika genel başkanının, sendikal faaliyetleri ‘suç’ gibi gösterilerek, tamamen keyfi bir şekilde tutuklanması ülkedeki tüm çalışanların anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış sendikal hak ve özgürlüklerine yönelik bir tehdittir.
En başından beri sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi veren bir konfederasyon olarak,
KESK olarak bir kez daha altını çiziyoruz. Sendikacılık, sendikal faaliyetler suç değildir.
Bir sendika genel başkanının, patronların işaretiyle keyfi nedenlerle tutuklanmasını kınıyoruz.
Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olmak üzere tüm iktidar yetkililerini bu hukuksuzluğa son vermeye;
Anayasaya, yasalara ve uluslararası sözleşmelere uymaya, zaten çok kısıtlı hale getirilen sendikal hak ve özgürlüklerimizin önündeki engelleri kaldırmaya çağırıyoruz.