Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ve beraberindeki heyet Konfederasyonumuzu ziyaret ederek karşılıklı görüş alış verişinde bulundu.
Görüşmede Eş Genel Başkanımız Mehmet Bozgeyik: “Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Toplumsal muhalif kesimlere yönelik yoğun bir baskı ile karşı karşıyayız. OHAL sürecinin ortaya çıkardığı tablo üzerinden emek ve demokrasi güçleriyle birlikte ortak bir mücadele yürütmeye çalışıyoruz. Yerel seçimlerde halklarımızın, emekçilerin AKP+MHP iktidar bloğunun yerel seçimlerde geriletmesine yönelik aldığı ortak tutum önemli sonuçlara yol açtı. İktidar kaybetme sonrası, yönetememe kriziyle birlikte baskılarını daha fazla artırdı ve bildiğiniz gibi Diyarbakır, Van, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarını ve onlarca Belediye Meclis üyesini görevden aldı. Yüzlerce kişi gözaltına alındı. Daha önce de belirttiğimiz gibi bu uygulamanın hukuki bir niteliği yoktur, sivil darbe olarak tasarlanmış ve hayata geçirilmiştir. Halkın iradesi gasp edilmiştir. Bir an önce seçilmiş Belediye Eş başkanlarının ve Meclis üyelerinin görevlerine iade edilmesini istiyor, bekliyoruz. Ülkemizin baskı politikalarıyla yönetilmesinin gerçekliği ve karşılığı yoktur, olmamalıdır. Yeni anayasa halklarımızın ve biz emekçilerin acil ihtiyacı haline gelmiştir. Biz emekçiler siyasal krizin sonuçlarını yaşadığımız gibi ekonomik krizin de bedelini en çok ödeyen kesimiz. Dolaysıyla baskılardan, krizden en çok etkilenen tüm kesimlerle emek ve demokrasi mücadelesini birlikte yürütmeyi önemsiyoruz.
Ortadoğu ve ülkemizde demokratik standartların hayata geçirilmesi, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yollarla çözümü hususunda üzerimize ne düşerse yapmaya çalışıyoruz. Bundan sonra da emek ve demokrasi güçleriyle birlikte mücadele yürütme konusunda kararlılığımız artarak devam ediyor. HDP heyetinin bu kapsamda gerçekleştirdiği ziyareti anlamlı buluyor, teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum” şeklinde bir değerlendirme yapmıştır.
HDP Eş Genel Başkanı Sayın Sezai Temelli; “Bildiğiniz gibi Türkiye’de bir sivil darbe ile karşı karşıyayız. 19 Ağustos sabahı Türkiye yeniden bir karanlık fotoğraf ile karşı karşıya kaldı. 12 Eylül’den beri devam eden darbe dinamiği, darbe mekaniği dediğimiz bir çarkın içindeyiz adeta. 12 Eylül anayasası belki de tüm bunların referansını oluşturuyor. Otoriter bir rejim, aklını yitirmiş bir devlet, anayasası olmayan ama anayasası varmış gibi bir devlet görünümü, hukuk devletinden kaçan, demokratik kurumları tasfiye etmeye çalışan bir yapı var kaşımızda. Bir türlü iyileşmeyen, iyileşemeyen, demokrasi meselesini, insan hakları, hukuk meselesini halledemeyen bir ülkede yaşıyoruz. 19 Ağustos işte bunun son fotoğrafı. Uzun süre kayyum ile yönetilen ve seçimlerde halkın reddettiği kayyum politikasının yeniden dayatıldığını görüyoruz. Otoriter rejimin kendini dayatma hali ile karşı karşıyayız. OHAL’de, kayyumda ısrarı görüyoruz. Bu yönetememe halidir aslında. Yönetemedikçe şiddetin her türlüsünü topluma, halka, emekçilere dayatmaya devam ediyorlar. Kayyum başlı başına bir şiddettir. Bu şiddeti kabul etmiyoruz. Bir an önce arkadaşlarımızın göreve iade edilmelerini istiyoruz. Bu suç olan karardan ısrarla ama ısrarla geri dönülmesini bekliyor, istiyoruz. Sadece biz değil, Türkiye’de herkes bunu dile getiriyor. Biliyoruz ki, buradan sonuç alamazsak bundan sonraki adım bütün Türkiye’yi kayyumla yönetmek yönünde olacaktır. Eğer biz demokrasi zemini oluşturamazsak iktidar benzer sahneleri hep sahneleyecektir.
Bu çerçevede birçok kurum ile görüşmelerimiz olacak. KESK’e bu amaçla geldik. Bir dosyamız var. Bu dosyada anayasa konusunda bir strateji metnimiz var. Bu strateji metni eşit yurttaşlık temelinde demokratik bir anayasa inşa sürecini birlikte var etme sürecidir. Bu ülkenin yurttaşları kendi anayasasını artık var etmeli, yazmalıdır. Çünkü Türkiye’nin emekçileri kendi anayasasını yazmazsa kendisi için yazılmış hiçbir anayasa olmayacaktır, yazılmış hiçbir anayasada da kendini bulmayacaktır. Kadınlar bir anayasa yazmalıdır. Kadına yönelik şiddete son vermek için, bu vahşi saldırıya son vermek için, kadını yok sayan bu erkek egemen anlayışa son vermek için kadınlar kendi anayasasını bizzat kendi mücadeleleri ile yazmalıdır. Bu ülkede yaşayan halklar anayasasını yazmalıdır.
Bu zulme son vermek için bir siyasi aklı, ortak aklı, kolektif bir aklı var etmekten geçiyor. Kolektif akıl yeni anayasadan geçiyor. Darbelere de son vermenin yolu emek ve demokrasi mücadelesini yükseltmekten geçiyor.
Ülkede yaşanan tüm bu zulümde, şiddette belki de en fazla payı yine emekçiler alıyor. Toplu iş sözleşmesi denen bir tiyatroya tanıklık ediyoruz. Kamu emekçilerinin haklarının nasıl gasp edildiğine tanıklık ediyoruz. Bu ilk defa olmuyor, uzun süredir devam ediyor. Yoksulluk sınırının 7 bine dayandığı bugün kamu emekçilerine hala %3+%3 teklif edilebiliyor. Neden? Çünkü bütçe yama tutmuyor. Çünkü bütçe Saray tarafından gasp edilmiş, savaşa ayrılıyor. Halka, halkın ihtiyaçlarına ayrılacak bir bütçe kalmamış. Savaşı finanse etmeye ayırıyorlar. Yolsuzlukları, talanı finanse etmeye ayarlanmış bir bütçe var. Kayyum gaspları da bütçenin gaspı gibidir.
Neden kayyum atandı? İşte halka yansıdı, belediye bütçesinden İçişlerine, Cumhurbaşkanına binlerce liralık harcamalar yapılmış, hediyeler alınmış. Ne yaptınız bu hediyeleri, nereye götürdünüz? Bu Oysa yerel bütçe direk halka aittir. Kaynakların nasıl gasp edildiğinin bir fotoğrafı da budur.” Şeklinde bir değerlendirme yapmıştır.
Basın emekçilerinin, eski başbakanlardan Ahmet Davutoğlu’nun “Terörle mücadelede, 7 Haziran-1 Kasım tarihleri arasındaki defterler açılırsa insan yüzüne çıkamazlar” sözünü hatırlatmaları üzerine Sayın Temelli özetle: “Ortada büyük bir suç vardır. Bir an önce gereğinin yapılması gerekiyor. Bir açıklama bekliyoruz. Dünyanın neresinde olsa bu suçların hesabı sorulur. Ama suçlarını örtmek için bir algı operasyonu yapıyorlar. 7 Haziran-1 Kasım seçimleri arasında büyük suçlar yaşandı. Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesini çözüm sürecinin bitirilmesi için bahane ettiler. Bu katliamın talimatını verenler ve tetikçiler hala meçhuldür. 6 Haziran Diyarbakır Katliamı, Suruç Katliamı, 10 Ekim katliamının aydınlatılmayı bekliyor. Davutoğlu konuşmalıdır. İnsanlığa karşı işlenen suçlar var, bunları açıklamalıdır. Ama ben konuşacağı, açıklayacağı hususunda şüpheliyim. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Demokrasi güçleri bu konunun takipçisi olacaktır.” Demiştir.
Eş Genel Başkanımız, bir kez daha yeni bir satış sözleşmesine ve kamu emekçilerinin açlık ve yoksulluğa mahkûm edilmesine karşı 27 Ağustos’ta yapacağımız hizmet üretmeme eylemine katılım ve dayanışma çağrısında bulunmuştur. Basına kapalı devam eden görüşmede anti demokratik girişimlere ve politikalara karşı emek ve demokrasi güçlerinin yeni bir anayasa başta olmak üzere mümkün olan azami birlikte ve ortak mücadeleyi esas almaları konusunda hem fikirlilik ve kararlılık vurgulanmıştır.