Geçtiğimiz günlerde “Bir mermi kaç lira biliyor musunuz?” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sebze fiyatlarındaki artış ile mermi fiyatı arasındaki ilişkiyi çok doğru bir şekilde ifade etmiştir. Silah sanayisine yapılan harcamaların bedeli domates, biber, patlıcan ve diğer Gıda ürünlerinin fiyatlarındaki artış ile halka ödetilmektedir. Zamlar, savaş uğruna katlanılması gereken bir zorunlulukmuş gibi halka dayatılırken, ne Meclis Lokantasındaki 550 çeşit yemekten ne de Sarayın menüsündeki ejder meyvesinden ödün verilmektedir.
Savaş politikasının da tarımdaki çöküşün de sorumlusu mevcut siyasi iktidardır. Manavları, pazarcıları, aracıları suçlamak, hatta “terörist” ilan etmek, kendi sorumluluğunu örtbas etme çabasından başka bir şey değildir.
Birkaç ay önce yükselen patates ve soğan fiyatlarına, üreticiyi stokçu gibi gösteren depo baskınlarıyla müdahale eden hükümet şimdi de tanzim satış adı altında kent merkezine çadır kurup, kilo ile kotalı domates, patlıcan satarak fiyatlara müdahale etmeye çalışıyor. Yoksullaştırılan halk ise karnını doyurabilmek için saatlerce kuyrukta bekliyor. Diğer yandan vergisini ödeyen, eleman çalıştıran, kira veren binlerce esnafla adil olmayan koşullarda rekabete girilerek ekmeğiyle oynanıyor.
31 Mart seçimine kadar süreceği ifade edilen bu popülist politikanın gemiyi yüzdürme adına yapıldığı, sürdürülebilir olmadığı ortadadır. Birkaç büyükşehirin birkaç semtine kurulan tanzim satış noktalarında halkın ihtiyacı olan sebzenin sadece seksende birini maliyetin altında satılarak 82 milyon vatandaşın gıda sorunlarını çözeceğini söylemek hedef saptırmak, yaklaşan seçim için bir kez daha dış güçler yalanına başvurarak oy avcılığı yapmaktır. Kaldı ki İstanbul’da kurulan tanzim satış noktalarının iki gününde 400 bin TL zarar ettiği ifade ediliyor. Aradaki zarar yine halkın cebinden çıkıyor.
Tarım Adım Adım Yok Edildi
Ülkede Tarım, hükümet politikalarıyla adım adım iflasın eşiğine sürüklenmiştir. Sadece sebze ve meyvede bir yıllık satış fiyatı artışı yüzde 64’ü bulmuş durumdadır. Tarım alanları son 16 yıl içerisinde 26.5 milyon hektardan 23 milyon hektar alana düşmüş, bir başka deyişle, 3.5 milyon hektar tarım alanı betonlaştırılmıştır. Yine son 16 yılda tarımda 185 milyar dolar ithalata harcama yapılmıştır.
Ülke 5 ürün dışında tarımsal ithalata muhtaç hale getirilmiştir. Gümrük vergisi oranları sıfıra çekilerek 126 ülkeden sebze ve meyve ithal edilmekte, çiftçi adil olmayan koşullarda satış yapmaya, uluslar arası tekellerle yarıştırılmaya zorlanmaktadır. Gıda ve tarımsal ürünlerde ithalat kapısının açılması ve gümrük vergilerinin sıfırlanmasıyla tarımsal üretim hükümet eliyle baltalanmaktadır. Yıllarca “ananı da al git” denilen çiftçi küstürülmüş, yüksek girdiler yüzünden (yatlardan, pırlantalardan alınmayan ücretlerin çiftçinin üretimine yansıtılmasıyla) üretemez hale getirilmiş, toprağını bırakmaya zorlanmıştır.
İktidar bu çöküşü tanzim satış gibi popülist politikalarla, hedef saptırmalarla kamufle etmeye çalışken, yükselen tohum, gübre, mazot, elektrik, su fiyatları gibi tarımsal üretimdeki yapısal sorunlar tüm gerçekliği ile orta yerde durmaktadır.
Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla maliyetine getirilerek satışa sunulduğu ifade edilen tanzim satışlar bir yanımızda dururken son altı ayda sadece gübreye gelen % 100’ lük artışın arkasında da aynı Tarım Kredi Kooperatifleri bulunmaktadır. Sadece bu çelişki bile hükümet tarafından müdahalenin ne kadar göstermelik olduğunun bir resmidir.
Tanzim Çadırları İle Hal Yasasının Altyapısı Hazırlanıyor
Seçim sonrasında Meclise gelmesi beklenen Hal Yasa Tasarısı ile Türkiye genelindeki hallerin şirketlere devredilmesi gündemdedir. İktidar yap-işlet-devret modelini şimdi hallerde uygulamaya niyetlenmekte, tanzim satış noktalarıyla da bunun altyapısını hazırlamaktadır.
Piyasayı üretici lehine düzenleyen Fiskobirlik, Tekel gibi kurumlar üreticiye daha düşük fiyatla gübre veren Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri tek tek kapatıldı, yok edildi. Toprak Mahsulleri Ofisi, Et ve Süt Ürünleri Kurumu üretimden çok ithal eden kurumlara dönüştürüldü. Üreticiler, şirketlerle baş başa bırakılarak bir tür sözleşmeli üreticilik yaratıldı. Şimdi de işin pazarlama bölümünün Hal Yasası’ndaki değişikliklerle ele alınması planlanıyor. Çiftçiler, küçük üreticiler, sözleşmeli üreticilikle şirketlerin sistemine bağlanarak yeni bir TEKEL oluşturmanın zemini yaratılıyor.
Düzenleme yasalaşırsa ülke genelindeki 175 olan hal sayısı 30’a indirilecek, toptancı hallerini kurma ve işletme iznini Ticaret Bakanlığı verecek. Çiftçinin yıllara dayanan bilgi birikimi ve tecrübesi sözleşmeli üretimle şirketler tarafından satın alınacak. Hangi ürünü ekecek, ne zaman ekecek, ne zaman hasat edecek hepsine şirketler karar verecek. Çiftçinin kendi toprağında söz sahibi olması bitecek, kararı kendisinin vermediği toprağında işçileştirilecek.
Yakın zamanda hayvancılık sektöründe gördük ki: Yem fiyatlarındaki artış nedeniyle üretici çiftçiye yem göndermeyen şirketler, binlerce civcivin çiftçinin elinde açlıktan ölümüne neden olmaktadır. Tarımı bekleyen yeni tehlike bu olacaktır.
Tanzim çadırları çözüm değildir!
Gıda seçim malzemesi yapılamayacak kadar ciddi bir konudur.
Tarımdaki bu çöküşün sonunda daha ciddi gıda krizlerinin olacağı ortadadır.
Tarım sektörü için geçici değil, kalıcı çözümler sunulmalıdır.
Manavla, pazarcıyla mücadele edileceğine, üreticiyi ve tüketiciyi mağdur etmeyecek sürdürülebilir, ekolojik, aile işletmeleri ile kooperatifleşmeyi önceleyen tarım politikaları uygulanmalı, tarımda ithalat politikalarına son verilmelidir.
TARIM ORKAM-SEN
MERKEZ YÖNETİM KURULU