Siyasal iktidarın “yaz-boz tahtasına” dönüştürdüğü düzenlemelerden birisi olan 6831 sayılı Orman Kanunu, çıkarıldığı 1956 yılından bugüne kadar toplam 29 kez değiştirildi ve bu değişikliklerin 15’i AKP döneminde gerçekleştirildi.
Otuzuncu kez ele alınan Orman Kanunu’nun, dokuz maddesinin değiştirilmesi, iki maddesinin yürürlükten kaldırılması ve üç de yeni ek madde getirilmesini öngörülüyor.
Metalaştırılıp özelleştirilecek emek ürünü kamusal varlıklar bitmek üzere. AKP iktidarı geçen haftalarda Şeker Fabrikalarının satılma kararını alınmıştı, şimdi de doğal varlıkların daha çok sömürülmesine gözünü dikmiş görünüyor.
Belirsiz bir “Genel Gerekçe”
Siyasal iktidarın hukuk dışılıkları, keyfilikleri, “ben yaparım, olur!” yaklaşım biçimi o denli kanıksandı ki, temel hak ihlalleri bile artık gerektiğince tepki çekmez oldu. Bu kapsamda, hukuksal düzenlemeler hukuksuzluğun güvencesi oldu.
Hükümet usulsüzlük yapmakta artık öylesine ustalaşmıştır ki, yasa koyucuyu bile bu tutumuna ortak eder olmuştur. Örneğin; yasa tasarılarını yasa koyucunun gündemine “torbalanmış” olarak getirebilmektedir.
Açıktır ki; yürürlükteki yasalarda yapılacak değişikliklerle ilgili yasa tasarılarının gerekçelerinde değişiklik nedenlerine açıklık getirilmesi gerekir. Tasarıda bu yalın gerek bile yerine getirilmemiştir. Kapsama alınan yasalarda yapılması öngörülen değişikliklerin nedenleri açıklanmamıştır. Bu düzenlemeler öngörüldüğü gibi gerçekleştirildiğinde ormancılığımızdaki hukuksal kargaşa yeni boyutlar kazanacaktır.
Orman ve orman emekçileri iktidarın hedefinde
Kapsama alınan yasalarda yapılacak değişiklik ile orman sayılacak/sayılmayacak yerleri belirleyip sınırlandıran orman kadastro komisyonlarındaki Ziraat Odası temsilcisi çıkarılacaktır. Böylece, tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilen yerlerin belirlenmesinde rantın önü açılacaktır.
Öte yandan, yapılacak değişiklikle orman ürünü işleyen her çeşit fabrikanın açılmasındaki engeller kaldırılacak, küçük ölçekli orman ürünü işleyen tesis sayısı azaltılacaktır. Yeni düzenlemede, “küçük ölçekli” tanımına bir açıklama getirilmemektedir. Böylece, yaklaşık %70’i küçük ölçekli olan orman ürünü işleme tesisleri; örneğin kereste, parke, mobilya, vb işletmelerinin hammadde sağlama olanakları kısıtlanacaktır.
AKP döneminde ormancılık alanında yapılan özelleştirmeci düzenleme ve uygulamalardan birisi de, kesilmesi gereken ağaçların orman ekosisteminde dikili durumdayken satılmasıdır. Bu uygulamayla orman işletmeciliğinin temel etkinliklerinden birisi olan orman ürünü hasadı ile satma işleri birleştirilerek özel kişi ve kuruluşlara devretme uygulaması pekiştirilmektedir.
Ağaçların dikili durumdayken satılması, “orman köylü” sayılanların çevrelerindeki orman ekosistemlerinden soyutlanmalarına; ağaç kesme, tomruklama ve taşıma işlerinde çalışanların toplumsal güvence ve sendikal örgütlenme haklarını kullanamamasına, ağaçların kesilmesi ve taşınması sırasında orman ekosistemlerinin çeşitli zararlar görmesine ve devlet orman işletmelerinin çalışmalarında etkenlik düzeylerinin düşmesine yol açmaktadır.
Orman alanları şimdiye değin, “yasaya karşı hileli yollarla” satılmaktaydı. Yapılacak düzenlemeyle bu uygulamaya yasal dayanak sağlanmakta; uygulama, alıcılar yönünden kolaylaştırılmaktadır. Öyle ki, ihaleyi kazanan kuruluş, ihaleyle aldığı işle yükümlülükleri ile kazanımları bir mali yılı aşabilecektir.
Devlet ormanları hudutları içinde veya bu orman sınırlarına bir kilometreye kadar olan yerlerde hızar, şerit kurulmasına izin verilmesi uygulaması kaldırılacaktır. Buna karşılık, “yeraltında depolama” alanı kurulmasınaizin verilebilecektir. “Yeraltı depolamasına” izin verilmesi, orman ekosistemlerinin, başta nükleer santraller olmak üzere çeşitli tehlikeli atıklar için depolama alanlarına dönüştürülmesi olasılığını akla getirmektedir.
Ormancılığımızda “emek düşmanı” sayılabilecek uygulamalardan bir tanesi de, yoksul “orman köylülerinin” ağaç kesme, tomruklama, taşıma işlerinde birim fiyatla çalışmasıdır. Bu sistem, çalışmayı kabul eden ama işçi sayılmayan “orman köylülerinin” toplumsal güvence ve sendikalaşma haklarından yararlanabilme olanaklarını kısıtlamaktadır.
Yapılacak düzenlemede bu uygulama korunduğu gibi, bu kez yalnızca, bu işlerin yanı sıra bakım, ağaçlandırma, toprak koruma, tohum ve fidan üretimi vb işlerde yine birim fiyatla ama sigortalı olarak çalışacaklara istihkakları % 7 fazlasıyla ödenecektir. Her şeyden önce Anayasanın eşitlik ilkesine tümüyle aykırı olan bu uygulamayla söz konusu işlerde emek kullanımında hileli yollar başvurulması da yaygınlaşabilecektir.
Mevcut yasada ormancılık işlerinde çalıştırılacak “orman köylüleri” ile kooperatiflerine ayrıcalıklı haklar sağlayan düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak yapılacak değişiklikle, arazi hazırlık çalışmalarının makinelerle yapılacağı ağaçlandırma işlerinde çalışanlar bu öncelik hakkından yararlanamayacaktır.
Yapılacak düzenlemeyle orman yangını önleme ve söndürme işlerinde çalışanların çalışma saatleri dışında yangın ekiplerinin kaldığı kule, bina vb ortamlarda geçirecekleri süreler çalışma süresi hesaplamasına katılmayacaktır.
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 31, 32, 34-40. maddeleriyle “orman” köyü sayılan yerleşmeler ile bu yerleşmelerde yaşayanlara orman ürünlerinden yararlanmada, orman işçiliğinde çeşitli ayrıcalıklı haklar sağlanmıştır. Kanun taslağında söz konusu haklardan yararlanabilecekler için şimdilik nüfus sınırlaması getirilmiştir.
Tasarıyla, orman kadastrosu yapılmayan ya da yapılmış olup da artık hukuksal olarak “orman” sayılmayan yerlerde ilgili kuruluşun ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışması yaptığı tapulu arazilerin sahiplerine ya 6292 sayılı yasa kapsamında değerlendirilemeyen “2B arazilerinden” ya da başka Hazine arazilerinden yer verilmesi olanaklı kılınacaktır.
En sakıncalı düzenlemelerden birisi budur. Bu düzenlemeye göre; orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen,aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde yarar olduğu tespit edilenyerler hukuksal olarak “orman” sayılmayabilmektedir. Ancak, Anayasanın 169 ile ve 6831 sayılı yasanın 2. maddesinin A bendinde bile bu gibi yerlerin “tarım alanlarına” dönüştürülmesinde kesin yarar görülebilecek yerlerden olması gerekmektedir.
Anayasanın 170. maddesi ise bu gibi yerlere “orman köylüsü” sayılanların kısmen ya da tamamen yerleştirilmesi kuralını getirmektedir. Oysa, getirilen Ek Madde 16, bu kuralların hiçbirisiyle bağdaşmamakla birlikte, Anayasanın 169 ile 170. maddelerine de açıkça aykırıdır.
Sonuç olarak
Siyasal iktidarın gündeme getirdiği “torbalanmış” yasa tasarısının 6831 Orman Kanunu’na getireceği yeni kurallar; “devlet ormanı” sayılan yerlerin, bu yerlerdeki orman ekosistemlerinin, ormancı çalışanların ve “orman köylüsü” sayılan yurttaşlarımızın aleyhinde düzenlemeler içermektedir.
- Anayasaya da açıkça aykırılıklar içeren bu düzenleme derhal geri çekilmelidir.
- AKP iktidarı Ormanlardan elini çekmeli, doğayı rant alanı gören politikalardan vaz geçmelidir.
- Doğayı koruyan, Orman emekçisinden yana bir Orman Kanunu düzenlenmelidir.
- Sendikamız Tarım Orkam Sen,Orman Kanunu tasarısının geri çekilmesi ve orman alanlarının korunması için her türlü fiili, meşru ve hukuki mücadelesini sürdürmeye devam edecektir.