Savaşın, Rantın, Yağmanın Faturasını Halka Yıkan Bütçeye Karşı
Emeği İle Geçinen Herkesi Bütçe Hakkına Sahip Çıkmaya Çağırıyoruz!
Bütçe süreci TBMM Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmelerle devam ediyor.
Maliye Bakanı’nın 24 Ekim’deki sunuşu ile başlayan komisyon çalışmaları bugün Kesinhesap Kanunu tasarılarının geneli ile Sayıştay Tezkereleri üzerinde görüşmelerle sürecek.
Bütçe işçi, asgari ücretli, kamu emekçisi, sözleşmeli, taşeron firma çalışanı fark etmeksizin emeği ile yaşam savaşı verenler başta olmak üzere milyonları yakından ilgilendirmesine rağmen yıllardır sadece TBMM çatısı altındaki görüşmelerle sınırlanmaktadır.
Halkın ve örgütlü toplumsal kesimlerin görüşleri alınmayarak adeta soyutlandığı bütçe süreçlerinin her aşamasında söz söyleme, yetki kullanma ve karar alma hakkı sadece siyasal iktidarın tekelinde toplanmaktadır.
İşçilerin, kamu emekçilerinin hak ve çıkarlarını korumakla görevli sendika ve konfederasyonlar başta olmak üzere emek örgütleri, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri, toplumsal kesimlerin temsilcileri sürecin tamamen dışında tutulmaktadır. Hatta süreç toplum bir yana parlamentonun bile üzerinde yeterince tartışmadığı, mecliste ellerin kaldırılıp indirilerek kabul edildiği görüşmelere indirgenmektedir.
Her toplu sözleşme döneminde işçilerin, emekçilerin karşısına bütçe engelini çıkaranlar, insanca yaşamaya yetecek bir maaş-ücret talep eden milyonlara “bütçe kısıtlılıkları, mali olanaklar” gibi gerekçelerle yoksulluk ve sefalet dayatanlar halkın bütçe hakkını yine görmezden gelmektedir.
Böylece milyonlarca işçi, emekçi yandaş sendika ve konfederasyon yönetimleri ile siyasal iktidar arasında yapılan satış sözleşmelerine mahkum bırakılmaktadır. Maaş-ücret artışlarında hiçbir zaman tutmayan hedeflenen enflasyonu temel alan bu satış sözleşmeleri ile milyonlarca kamu emekçisi, işçi her yıl daha fazla sefalete itilmektedir. Halkın sırtına yüklenen vergiler ve özelleştirmelerle elde edilen kaynaklar sermayeye aktarılmakta, denetim zayıflatılmaktadır.
2018 Bütçesi: Savaş, Rant, Yağma Bütçelerinin Son Kopyası
AKP hükümetleri döneminde bütçeleme tekniğinde onlarca değişiklik yapılmıştır. Bütçe dışı harcamalar artarken bunların takibi neredeyse imkansız hale getirilmiştir. ‘Devlet sırrı’, “ticari sır” gerekçeleri ile açıklanmayan kalemler artmış, toplum adına bütçeyi denetlemekle görevli Sayıştay işlevsizleştirilmiştir. Son olarak siyasi iktidara toplumun tüm varlıklarına el koyma yetkisini veren Varlık fonu ile bütçe dışında yeni bir bütçe, Hazine dışında yeni bir Hazine yaratılmış, üstelik söz konusu fon Sayıştay denetimi dışına çıkarılmıştır. Böylece halkın bütçe hakkının son kırıntıları da ortadan kaldırılmıştır.
Sonuçta yıllardır işçilerin, emekçilerin soyutlandığı süreç sonunda sermayenin, patronların, rantiyenin çıkarlarını temel alan, savaş harcamalarının, örtülü ödenek harcamalarının gittikçe arttığı biri birinin kopyası bütçeler yapılmıştır.
Bugün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmekte olan yasa tasarısı halkı, emekçileri yok sayan bu bütçelerin son kopyasıdır.
AKP hükümetleri döneminde yapılan diğer bütçeler gibi bu yıl da saydamlık ve hesap verebilirlilik ilkesinin ortadan kaldırıldığı, bazı harcamaların bütçe dışına çıkarılması nedeni ile takibinin zorlaştırıldığı bir bütçe yasa tasarısı ile karşı karşıyayız. Tüm bunlara rağmen 2018 bütçe yasa tasarısının görünen yüzü de bütçenin kimin bütçesi olduğunu ispatlamaya yetecek veriler sunmaktadır.
Buna göre 2018 bütçesinin öne çıkan genel özelliklerini sıralayacak olursak:
1- 2018 Bütçesi: Artan Bütçe Açığını Savunma ve Güvenlik Bahanesi İle Halkın Omzuna Yıkma Bütçesidir!
Bütçeler sadece bir ülkenin gelirlerinin, giderlerinin, hedeflerinin rakamlara, tablolara boğulduğu metinler değildir. Gelirlerin kimlerden hangi yollarla toplanacağını ve kaynakların kimlere nasıl dağıtılacağını gösteren dolayısıyla iktidarların sınıfsal siyasal tercihlerini ortaya koydukları belgelerdir.
Bir ülke yönetiminin zenginden mi yoksuldan mı, çalışandan mı patrondan mı, emekten mi sermayeden mi yana olduğunu görmenin en kolay yolu bütçesine bakmaktır. Çünkü bütçeler gelirlerin kimlerden karşılandığını, kaynakların kimlere nasıl dağıtıldığını ortaya koymaktadır.
Maliye Bakanı’nın 24 Ekim’de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunuşta yer alan, 2018 bütçe yasa tasarısının genel görünümünü yansıtan veriler bütçe giderlerinin artan vergilerle yine emekçilerin, halkın omzuna yüklendiğini göstermektedir.
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2018 yılı bütçe giderleri toplam 762 milyar 753 milyon TL (yaklaşık 763 Milyar TL) gelirlerinin ise 697 Milyar TL olması öngörülmektedir. Bu durumda bütçe açığının da 66 Milyar TL olması beklenmektedir.
Buna göre 2017 yılı bütçe yasasında 645 Milyar TL olan bütçe giderleri tahmini tutturulamamış, giderler 29 Milyar artarak 674 Milyar TL ‘ye çıkmıştır. 29 Milyar TL’lik artışın üzerine 2018 yılında 89 Milyar TL daha eklenmektedir. Yani 2018 yılında, 2017 yılı bütçe kanuna göre 118 Milyar TL’lik bir bütçe gideri artışı söz konusudur.
Resmi rakamlara göre 2017 yılını enflasyonun %9 olarak tahmin edildiği koşullarda bütçe giderleri %18,3 artırılmaktadır. Son on yılın bütçe giderleri hedefindeki sapmalar bu artışın halka, emekçilere yol, su, elektrik, olarak değil, zam furyası ve daha fazla vergi olarak döneceğini göstermektedir.
Asıl Hedeften Sapma Bütçe Açığında Yaşanmaktadır!
Bilindiği üzere bir önceki bütçede yani 2017 bütçesinde hükümete 634.1 Milyar TL harcama ödeneğine karşılık 586.6 milyar TL gelir toplama yetkisi verilmiştir. Bütçe yasasına göre harcama ödeneği ile gelir arasındaki fark Hazine’den net borçlanma ile kapatılmaktadır. Yasaya göre, beklenmedik durumların yaşanması halinde Hazine ödenek ve gider arasındaki farkın yüzde 5’i kadar daha borçlanabilmektedir. Bu da yetmez ise Hazine Bakanlar Kurulu kararı ile ilave bir yüzde 5 daha borçlanabilmektedir.
Bu durumda 2017 yılında oluşan 47,5 Milyar TL bütçe açığı için Hazine’den borçlanılarak karşılanacak tutar en fazla 52,3 Milyar TL olmaktadır. Buna rağmen AKP iktidarı TBMM’de görüşülmekte olan torba yasaya Hazine’nin borçlanma limitine 37 milyar TL’lik bir ilave yapılmasını içeren bir madde eklemiştir. Bütçe yasasına tamamen aykırı olan bu düzenleme ile toplam borçlanma limitinin 84.5 milyar TL’ye çıkarılması hedeflenmektedir.
Bütçe açığını kapatmak için Hazine’ye borçlanmak demek halkın cebine daha fazla el uzatılması demektir.
“Kamu Özel İşbirliği projeleri” olarak adlandırılan ticari sır gerekçesiyle açıklanmayan garantili projelere yapılan ödemeler sonucunda şişirilen bütçe açığının yükü halka yıkılmaktadır.
AKP iktidarı bütçe açığını asıl şişirenin otoyol ve köprüler ile şehir hastaneleri için taahhüt edilen ödemeler ve yandaş müteahhitlere davetli ihalelerle yapılan ödemeler olduğunu gizlemektedir. Toplumda oluşacak tepkilerin önünü kesmek için bütçe açığının savunma ve güvenlik harcamalarından kaynaklandığı yalanına sığınmaktadır.
Vatandaşın geçmediği köprüye, hizmet almadığı şehir hastanesine verilen Hazine garantisi yine vatandaşın cebinden çıkarken dalga geçercesine “terörle mücadele için’ bu yüke katlanılması gerektiğini savunmaktadır.
Üstelik mecliste görüşmeleri süren torba yasaya eklenen bir madde ile Hazine’den Varlık Fonuna kaynak aktarması düzenlenmektedir. Böylece vatandaşın ödediği vergilerin Sayıştay denetimi dışında bırakılan, Sarayın fiili yürütücüsü olduğu Varlık Fonu aracılığı ile hiçbir engel olmadan garanti verilen projelere aktarılması hedeflenmektedir.
Kısacası hem 2017 yılında oluşan 87,5 Milyar TL bütçe açığı, hem 2018 yılı için şimdilik 66 Milyar TL olarak öngörülen bütçe açığı hem de bugün için 763 Milyar TL olarak belirlenen bütçe giderlerinde yaşanacak artış yine halkın, emekçilerin cebinden çıkacaktır.
Motorlu Taşıtlar Vergisinde %25 ile %37,5 oranında yapılacak artışlardan, sigara kâğıdından, gazozdan ÖTV alınmasına kadar bir dizi yeni vergi yükü içeren torba yasa halka yıkılan yükün önümüzdeki dönem giderek artacağının işaret fişeğidir.
2- 2018 Bütçesi: Vergide Adaletsizliğin Derinleştiği Bir Bütçedir!
2018 yılı için 763 Milyar TL olarak belirlenen bütçe giderlerine karşılık 697 Milyar TL gelir elde edilmesi öngörülmektedir. Tasarıya göre 697 Milyar TL olarak belirlenen bütçe gelirlerinin 599 Milyar TL’lik kısmı yani %86’sı vergilerden karşılanacaktır.
Bu aşamada sorulması gereken soru ise toplam 599 Milyar TL olarak öngörülen vergilerin dağılımının nasıl olacağı kimlerden karşılanacağı sorusudur. 2018 yılında elde edilmesi öngörülen vergilerin dağılımını ve tutarlarını gösteren aşağıdaki grafik bu soruları yanıtlamaktadır
2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gelirleri (2017-2018)
Bilindiği üzere, vergide adaletin sağlanmasının temel kuralı çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınmasıdır. Ayrıca vergide adaletin sağlanmasında dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının mümkün olduğunca düşük tutulması, bunun yerine doğrudan alınan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payının daha yüksek tutulması esastır.
Buna göre OECD ülkelerinde doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki ağırlığı yüzde 70-75 arasında değişirken dolaylı vergilerin payı %25-30 arasındadır.
Ancak ülkemizde vergide adaletin sağlanmasındaki bu temel kurallar ters yüz edilmiştir. Yıllardır hayata geçilen bütçelerde vergi adaleti ortadan kaldırılmış, adalesiz vergi politikası ile toplumun yoksul kesimlerinden zengin kesimlerine bir çeşit servet transferi yapma politikası hakim hale getirilmiştir.
Vergide adaleti ortadan kaldıran bu tablo 2018 bütçe tasarısında derinleştirilerek sürdürülmektedir.
Yukarıdaki tabloya göre 2018 bütçe tasarısına göre dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerine oranı %66 doğrudan vergilerin oranı ise % 34 civarındadır. Yani toplam vergi gelirlerinin yüzde %66’sı gelir durumuna bakmaksızın herkesten aynı oranda alınan KDV, ÖTV, BSMV, Damga Vergisi,Harçlardan ve Gümrük Vergisinden oluşan dolaylı vergilerden sağlanmaktadır. Yüzde %34’ü ise Gelir vergisi, Kurumlar vergisi, Emlak Vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi gibi kazanç üzerinden alınan doğrudan vergilerden oluşmaktadır.
Öte yandan bu oranlar şimdilik kağıt üstündedir. AKP hükümetlerinin bugüne kadarki bütçe pratiği sermayeye, patronlara adeta otomatiğe bağlanan vergi afları ile alınmaktan vazgeçilen verginin yükünün yine halka, emekçilere yıkıldığını göstermektedir. Bunun yanı sıra ÖTV’den ayrıca KDV alınması yani verginin vergisini tahsil etme yoluyla çifte vergilendirme düzenlemesinin korunması sonucunda dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payını en az %70’e çıkarmaktadır.
Hem doğrudan vergiler arasında önemli payı olan gelir vergisinin hem de dolaylı vergilerin yükü ücretli kesimin emekçi sınıfların omzundadır!
Ülkemizdeki adaletsiz vergi sistemine göre ticari kazanç sahiplerinin, serbest meslek kazancı elde edenlerin ödeyecekleri gelir vergisini sattıkları ürüne, verdikleri hizmete yansıtma imkanı vardır. Yani bu kesimler beyanları sonucunda ödeyecekleri vergiyi nihai tüketici olan vatandaşa yansıtabilmektedir. Ancak maaşlarından-ücretlerinden kaynakta gelir vergisi kesilen işçilerin, kamu emekçilerinin böyle bir imkanı yoktur. Nitekim resmi veriler toplanan Gelir Vergisinin en az %65’nin emekçi kesimlerin maaşlarından-aylıklarından kesildiğini göstermektedir.
Kısacası işçilerden emekçilerden gelir vergisi kesintisinde beyanları değil, bordroları temel alınmaktadır. Üstelik AKP hükümetleri döneminde bugüne kadar ‘sosyal güvenlik primi affı’, ‘vergi barışı’ ‘yeniden yapılandırma’ gibi farklı adlarla sermayeye patronların ödemesi gereken vergilerde indirimler yapılmıştır. Ancak işçilerin, emekçilerin ödedikleri gelir vergisini artıran tarifenin değiştirilmesi vergi dilimi oranlarının düşürülmesi talebine hep kulak tıkanmaktadır.
Kısacası sermayeye, büyük patronlara, yandaşlara, hatta kara para aklayanlara her türlü vergi, teşvik kolaylığı sağlanırken sıra emekçi sınıflara gelince artan oranlı gelir vergisi tarifesi devreye sokulmaktadır.
Sonuçta maaşından-ücretinden gelir vergisi peşin peşin kaynakta kesildiği, iğneden ipliğe her şeye zamların devam ettiği koşullarda attığı her adımda vergi ödeyen emekçi kesimlerin gelirleri yarı yarıya azalmaktadır.
Öte yandan bütçenin yükü sadece vergilerle değil, vergi dışı gelirlerle de halkın, emekçilerin sırtına yüklenmektedir. Çünkü vergi dışı gelirlerin çok büyük bölümü özelleştirme ve 2/B arazilerinin satışı yoluyla elde edilen gelirden yani topluma ait varlıkların satışından elde edilen gelirlerden oluşmaktadır.
3- 2018 Bütçesi Savaş Bütçesidir!
Gerek Kürt sorununda benimsenen çözümsüzlük politikalarının bir sonucu olarak gerekse siyasi iktidarın Ortadoğu’da emperyalizmin çıkarına üstlendiği yeni roller sonucu savaş ve silahlanmaya ayrılan payın bütçelerde hep önemli bir ağırlığı olmuştur. Bu tablo 2018 bütçesine de yansımıştır.
Açık Bütçenin %12’si, Vergilerin %15’i Savunma ve Güvenliğe
Türkiye, yıllardır yüksek savunma ve güvenlik harcamaları açısından dünyada ilk on ülke içinde yer almaktadır. 2017 yılı bütçesinde 69 milyar 445 milyon TL olan savunma ve güvenlik harcamaları 2018 yılı bütçe yasa tasarısında astronomik bir artışla, %31,24 artırılarak 91 milyar 143 milyon TL’ye çıkarılmaktadır.
Aşağıdaki tabloya göre 2018’de Milli Savunma Bakanlığı bütçesi 2017’ye göre % 41, Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi % 42, İçişleri Bakanlığı bütçesi %25,13 oranında arttırılmaktadır.
Üstelik aşağıdaki tablo Savunma Sanayi Müsteşarlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne bütçeden ayrılan tutarlara, en önemlisi MTV ve bazı ürünlerde ÖTV artışı öngören vergi düzenlemeleri sonucu elde edilecek kaynaktan 8 Milyar TL aktarılması planlanan Savunma Sanayi Destekleme Fonu gelirlerine yer verilmeden ortaya çıkan bir tablodur.
Savunma ve Güvenlik Harcamaları (2017-2018)
Öte yandan savunma ve güvenlik için bütçeden ayrılan tutarın bununla da sınırlı olmadığı; Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa bağlı örtülü ödeneklerden aktarılan tutarlar, MKEK’ya bütçeden yapılan transferler, köy korucularına yapılan maaş ödemeleri, gizli hizmet giderleri, KKTC’ye askeri amaçlı yardımlar gibi ya kayıtlara geçmeyen ya da bütçede takip edilmesi sınırlanan harcamalar eklendiğinde daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
2018 yılında savunma ve güvenlik harcamalarında yaşanan olağan üstü artış hükümetin OHAL koşullarını kullanarak hem içeride daha baskıcı ve otoriter bir yönetim sergileyeceğini, hem de dışarıda yeni ‘operasyon’ ve ‘işgal’ planlarını hayata geçirmek istediğini göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında, 2018 bütçesinin kelimenin tam anlamıyla bir ‘savaş bütçesi’ olarak hazırlandığını söylemek abartı değildir.
4- 2018 Bütçesi: Halktan Toplanan Vergilerin Faize, Yandaş Müteahhitlere Kaynak Aktarılmasını ‘Garanti Altına Alma’ Bütçesidir!
Yukarıda bütçe gelirlerinin %86’sına tekabül eden vergi gelirlerinin kimlerden alınmasının hedeflendiği, emekçi kesimlerin üzerindeki vergi yükünün nasıl arttırıldığı anlatılmaya çalışılmıştır.
Bu noktada yanıtlanması gereken soru büyük bölümü emekçi sınıfların üzerine yıkılan vergilerden oluşan kaynağın hangi ihtiyaçlar için, kim için kullanılacağı sorusudur. Aşağıda yer alan 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri tablosu bu sorunun cevabıdır.
Merkezi Yönetim Bütçe Giderleri (2017-2018)
Vergilerimizin %12’si Faize Gidecek!
Yukarıdaki tabloda yer alan veriler, her fırsatta ‘faiz lobisinden’, yüksek faiz oranlarından şikayet eden partili Cumhurbaşkanına rağmen bütçeden faiz giderlerine ayrılan payın arttığını göstermektedir. Bir önceki yıl 58 Milyar TL olarak tahmin edilen faiz giderlerinin 2018 yılında %24 artışla 72 Milyar TL’ye çıkması öngörülmektedir. Buna göre büyük bölümü emekçi kesimlerden alınacak olan toplam 599 Milyar TL tutarındaki vergilerin %12’si faize gidecektir.
Kamu emekçilerinin maaş artışları karşısında son derece cimri olan siyasi iktidar faiz giderlerinde kesenin ağzını sonuna kadar açmaktadır. Hatırlanacağı üzere 2018-2019 yıllarını kapsayan toplu sözleşme görüşmelerinde hükümet kamu emekçilerinin maaşlarında yapılacak ilave %1 artışın bütçeye yaklaşık 1.8 milyar liralık ‘yük’ getirdiğini iddia etmiştir. Yandaş konfederasyon yönetimi ile imzalanan satış sözleşmesi ile kamu emekçilerinin 2018 yılı maaşlarında yapılan %4 + %3,5 artışın (yıllık %5,82) ise bütçeye yaklaşık 13 Milyar TL’ ye mal olduğu, bunun da ‘ciddi bir yük’ olduğu kaydedilmiştir. Aynı hükümet bugün faiz giderlerindeki yıllık %24 artışı yük olarak görmemektedir. 3,5 milyon kamu çalışanı için bütçeden 183 Milyar TL personel gideri ayrılırken bu tutarın yaklaşık %40’na denk gelen 72 Milyar TL faiz gideri olarak ayırabilmektedir.
Oysa faiz giderlerine bütçeden 72 Milyar TL ile bugün itibari ile aylık net 2.800 TL maaş alan 2.142.857 kamu emekçisinin (memurun) bir yıllık net maaşı ödenebilmektedir. Faiz ödemeleri için bütçeden ayrılan 72 Milyar TL aylık 1.404 TL net ücretle çalışan 4.273.504 asgari ücretlinin bir yıllık net ücret tutarına denk gelmektedir. Aynı tutar bugün itibari ile brüt aylık 1.777,5 TL ücretle çalışan 3.375.527 asgari ücretlinin bir yıllık brüt ücretine denktir.
Bütçe Açığının %10’u Otoyol ve Köprüler İle Şehir Hastaneleri İçin Verilen Garantilere Gidecek!
2018 bütçe tasarısında, tüm toplumun tepkisini çeken Yap İşlet Devret ve Yap Kirala Devret modelleri ile Hazine garantisi verilen projeler için müteathhitlere yapılan ödemelere de yer verilmiştir.
Buna göre “Kamu özel işbirliği projeleri” olarak adlandırılan otoyol ve köprüler ile şehir hastaneleri için taahhüt edilen ödemeler için bütçeden toplam 6.2 Milyar TL ödenek ayrılmaktadır. Bunun 3.6 Milyar TL’si ulaştırma projelerinde verilen garanti ödemeleri, 2.6 Milyar TL’lik kısmı ise şehir hastaneleri için ödenek olarak ayrılmaktadır.
Yani halk geçse de geçmese de, hizmet alsa da almasa da parası Hazine’den karşılandığı için yine halkın cebinden çıkan köprülere, otoyollara ve şehir hastanelerine yapılan ödemeler resmi olarak bütçe ile de garanti altına alınmaktadır.
Maliye Bakanı ilerleyen zaman içinde köprülerden-oto yollardan geçişlerin artacağını dolayısı ile kamu yükümlülüğü nedeniyle yapılan ödemelerin azalacağını iddia etmektedir.
Oysa söz konusu köprü ve otoyollardan geçiş ücretleri dolara ve ABD’deki enflasyona endeksli biçimde belirlenmektedir. Kur arttıkça halkın cebinden karşılanan taahhüt fiyatı da aratacaktır. Kaldı ki çılgın olarak nitelendirilen bu projelerden köprü, otoyol, tünel ve havayollarının henüz çok sınırlı bir kısmı tamamlanmıştır.
Aynı durum şehir hastaneleri için de geçerlidir. Bugün sadece 3 şehir hastanesinin kira ve hizmet bedeli için bütçeden 2,6 milyar ödenek ayrılmıştır. Projeye göre toplam 31 şehir hastanesinin açılması planlandığına göre bütçeden ayrılan ödeneğin ilerleyen zamanlara devasa boyutlara ulaşması kaçınılmazdır. Örneğin sadece Bilkent Şehir Hastanesi’ne 25 yılda ödenecek kira tutarı 23.4 Milyar TL dir.
5- 2018 Bütçesi Cinsiyet Körü Bir Bütçedir!
Bugün toplumsal cinsiyetler açısından eşitsizlik yaşamın her alanında derinleşmekte, pekiştirilmektedir. Uygar dünya ülkelerinde kadınlar aleyhine olan eşitsizliğin yaşandığı alanların tespit edilmesinde ve giderilmesinde Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeler önemli rol oynamaktadır.
Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeler, bütçe gelir ve harcamalarının cinsiyet eşitliği perspektifiyle analizinin yapılarak, var olan eşitsizliklerin giderilmesine hizmet etmektedir. Eşitliğin tesisine hizmet etmeyen kamu bütçelerinin değişimi için alınması gereken önlemleri içermektedir.
Ancak daha önceki bütçelerde olduğu gibi 2018 bütçe yasa tasarısında da kadınların ekonomik kaynaklara, kamusal hizmetlere, eğitime, sağlığa ve sosyal koruma haklarına eşitsiz erişimi göz ardı edilmektedir. Dolayısıyla bu ayrımların tespiti ve bütçeleme ile giderilmesine yönelik adım atılmamaktadır.
Kadınların toplumsal yaşama eşit katılımının önündeki en önemli engellerden biri hane-içi bakım yükümlülüğü yine görmezden gelinmekte, çocuk, yaşlı, hasta ve engelli bakımı gibi yaşamsal öneme sahip emek yoğun işlerin kadınlar tarafından hane içinde hiç bir karşılığı olmadan yapılmasına göz yumulmaktadır.
Toplumun bütününün sorumluluğunda olan bu nedenle devlet tarafından yaygın, erişilebilir ve ücretsiz olarak verilmesi yani bütçede bir yer bulması gereken söz konusu işlerin kadınlara “görev” olarak yıkılmasına devam edilmektedir.
Öte yandan tüm çocuklar için bir hak olarak okul öncesi eğitimi, 0-3 yaş arası için kreş hizmetini gerçek kılacak bir yatırım bu bütçe tasarısında da yer almamaktadır.
Kapitalizmin nüfus politikalarına paralel olarak genç nüfusu arttırmanın ve buna ilişkin “3 çocuk, 5 çocuk” söylemleriyle paralel, çocuk sahipliği devlet tarafından teşvik edilirken, boşanmaların zorlaştırılması, kürtajın fiili olarak yasaklanması gibi politikaların izi 2018 yılı bütçe yasa tasarsında da yer almaktadır.
Sonuç olarak 2018 bütçe yasa tasarısı siyasal iktidarın sadece emekçiler açısından sınıfsal tercihini de ortaya koymakla kalmamakta toplumsal cinsiyetler açısından da eşitsizliğin derinleşmesine de hizmet etmektedir.
6- 2018 Bütçesi Kamu Hizmetlerini ve Yatırımlarını Sınırlayan Bir Bütçedir!
Kamu hizmetlerinin hızla özelleştirilip, kamu harcamalarının belirgin bir şekilde kısılması, kamu kaynaklarının çeşitli yasal düzenlemeler ve teşvik paketleriyle yerli ve yabancı sermaye çevrelerine aktarılması kaçınılmaz olarak bütçeye de yansımaktadır.
2018 bütçe yasa tasarısında Milli Eğitim ve Sağlık başta olmak üzere bakanlıkların, kamu kurumlarının bütçelerinde artışlar olsa da bunların çok büyük bölümünün (%75 – %85) personel ve sigorta giderleri olduğu görülmektedir. Hükümet bu nedenle personel maliyetini daha aşağı çekmek için başta eğitim alanı olmak üzere tüm kamu hizmetleri alanında sözleşmeli, geçici istihdamı genişletmeye yönelik adımlar atmaya devam etmektedir.
Bütçelerde toplam tutarlardan öte bu tutarların ne kadarının kamusal eğitime ve sağlığa, yatırıma ayrıldığı esastır. Bu noktadan bakıldığında eğitime ve sağlığa ayrılan bütçe rakamsal olarak artarken, halkın cebinden yaptığı harcamaların katlanarak arttığı görülmektedir.
Örneğin kamu hizmetleri içinde en kapsamlı olan eğitim hizmetlerinde Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi 92 milyar 529 milyon TL olarak belirlenmiştir. Geçtiğimiz yılın bütçesine göre %8,8 artışa denk gelen söz konusu tutar eğitim hedeflerini gerçekleştirmek bir tarafa, mevcut ihtiyaçları bile karşılayabilecek seviyede değildir.
Öte yandan MEB bütçesi yıllar itibari ile artmasına rağmen Milli Gelire oranında çok sınırlı bir seviyede kalmıştır. Eğitim harcamalarının esas yükü, eğitimi adım adım ticarileştirme ve kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması politikalarının da etkisiyle büyük ölçüde halkın sırtına yıkılmıştır. Üstelik eğitime ayrılan bütçenin önemli bir kısmı teşviklerle özel okullara, MEB ile yapılan protokollerle gerici tarikatlara, cemaatlere, vakıflara aktarılmaktadır. Artan eğitim masraflarını karşılayamayan yoksul ailelerin çocukları ve 4+4+4 sisteminin de dayatması ile eğitimin dışına, çocuk gelinliğe, çocuk işçiliğe itilmektedir.
AKP hükümetinin bütçe dönemlerinde en çok öne çıkardığı söylem “bütçeden en çok payı eğitime ayırdık” söylemidir. Oysa MEB 2002-2018 yılları itibarıyla MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın gelişim seyri bu söylemin tamamen asılsız olduğunu ispatlamaktadır.
Buna göre MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002 yılında yüzde 17,18 iken, eğitim hizmetlerinin sunumu açısından çok önemli olan bu rakam 2009’da yüzde 4,57’ye kadar gerilemiştir. 4+4+4 sonrasında zorunlu olarak kısmen de olsa artışa geçen eğitim yatırımlarına ayrılan bütçe oranı, 2014 sonrasında yeniden azalmaya başlamıştır. 2018 yılı itibariyle Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay sadece yüzde 8,36’dır. Bu oran 2002 yılında ayrılan oranın yarısından bile daha düşüktür.
MEB’in mevcut bütçesi ile önümüzdeki yıllarda hayata geçirileceği iddia edilen okulöncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve bütün okullarda tam gün eğitime geçilmesi hedeflerinin gerçekleştirilmesi mümkün değildir.
Sağlık bütçesinin ise önemli bir bölümü ilaç tekellerine yapılacak ödemeler, özel sağlık kuruluşlarından yapılan ‘hizmet satın alma’ uygulamaları ve tedavi hizmetlerine ayrılmış durumdadır. Koruyucu sağlık hizmetlerini değil, tedavi edici sağlık hizmetlerini temel alan yaklaşımın sürmesi önümüzdeki dönemde hasta sayısının daha da artmasını kaçınılmaz hale getirecektir.
Sağlık harcamalarının en az yüzde 20’sini yurttaşlar cebinden yaparken, kamusal sağlık ve sosyal hizmetler iktidar eliyle adım adım ticarileştirilmekte ve özelleştirilmektedir. Devlet ve üniversite hastaneleri borç içindeyken, Sağlık Bakanlığı Hazine arazisi üzerinde özel sektöre yaptırılan 30’un üzerindeki yüksek teknolojili, “beş yıldızlı otel konforlu”, devasa şehir hastanelerine yüksek maliyetlerle kiracı konumuna getirilmiştir.
Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun prim alacakları geçtiğimiz yıl itibariyle 121 milyar TL olmasına rağmen, 2018’de bütçeden Sosyal Güvenlik sistemine en az 90 milyar TL aktarılması öngörülmektedir.
EMEKTEN YANA DEMOKRATİK BİR BÜTÇE İÇİN!
Katılımcı –Şeffaf- Hesap Verebilir Demokratik Bir Bütçe İstiyoruz!
- Kamu emekçilerini yoksulluğa, halkı eşit, ücretsiz, nitelikli ve herkese ulaşılabilir kamu hizmetinden yoksunluğa terk eden bu bütçe yasa tasarısı derhal geri çekilmelidir.
- Kamu kaynaklarının kimlerden toplanacağına ve kaynakların öncelikli olarak hangi alanlara yönlendirileceğine halkın katılımı ile karar verilmelidir.
- Halkın bütçe hakkının hayata geçirilmesi için bütçe öncelikleri konusunda kararlara katılımını sağlayacak mekanizmalar geliştirilmelidir
- Her aşamada demokratik süreçler işletilmeli, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin bütçe süreçlerine katılımı sağlanmalıdır.
Toplumsal Yararı Temel Alan Bir Bütçe İstiyoruz!
- Kaynakları faiz olarak sermayeye aktaran değil herkese eşit, ücretsiz, nitelikli ve ulaşılabilir bir kamu hizmeti üreten bir bütçe oluşturulmalıdır.
- Kamu harcamaları toplumsal yarar doğrultusunda artırılmalıdır. Büyüme ve istihdamı arttırmak için kamunun yatırımcı niteliği hatırlanmalıdır.
- Emekçilerin tarihsel kazanımları ve evrensel değerlerle uzlaşmayan sendika –çalışma yasaları kaldırılmalıdır.
- Kamu çalışanlarının başta ücretleri olmak üzere bütün hakları grev hakkının yasal güvence altına alındığı özgür toplu pazarlık süreciyle belirlenmelidir.
Gelir Dağılımında Adaleti Sağlayan Bir Bütçe İstiyoruz!
- Bütçe, gelir dağılımını bozucu değil, gelir dağılımındaki adaletsizliği giderici bir işleve sahip olmalıdır. Adaletin sağlanması için emekçiler üzerindeki vergi yükü azaltılmalı, sermaye üzerindeki vergi yükü artırılmalıdır.
- Kayıtdışı ekonomi kayıt altına alınmalı, kayıtdışı, taşeron- güvencesiz çalıştırma yasaklanmalıdır.
- Vergi kaçırmayı özendiren ve ödüllendiren, yüksek gelir gruplarının lehine olan vergi aflarına son verilmeli, finansal işlemler, faiz gelirleri üzerindeki vergiler arttırılmalıdır. Zenginlere servet vergisi uygulanmalıdır.
- Asgari ücret yoksulluk sınırı dikkate alınarak belirlenmeli ve vergiden muaf tutulmalıdır. Kamu emekçilerinin vergi dilimi artışından etkilenmemesi için gerekli düzenleme yapılmalıdır
-
Kamuda İstihdam Eksikliğinin Giderildiği, Tüm Çalışanların İş ve Ücret Güvencesinin Sağlandığı Bütçe İstiyoruz!
-
Savaş Değil Barış Bütçesi İstiyoruz!
Sonuç Olarak:
Bugüne kadar AKP tarafından yapılan bütün bütçeler kamuoyuna “en iyi bütçe”, “en sosyal bütçe” ya da “eğitime, sağlığa en çok pay ayrılan bütçe” vb. iddialarla sunulmuştur.
Oysa AKP’nin, sınıfsal ve siyasi tercihlerini yansıttığı tüm bütçeler gibi 2018 bütçesinin de yüzü sermayeye-ranta, sırtı halka ve emekçilere dönüktür. Çünkü AKP dönemindeki bütçelerin son kopyası olan 2018 Bütçesi emeğin sömürüsü, toplumun yoksullaşması ve doğanın yok edilmesi pahasına bir avuç sermayedarı ihya etme bütçesidir!
Büyük bölümü vergiler üzerinden toplanan kaynakların yine halkın, emekçilerin günlük yaşamını kolaylaştırmak yerine, yerli ve yabancı sermayeye aktarılması, savunma ve güvenlik harcamalarının olağanüstü boyutlarda artırılması temel alınmaktadır.
Kısacası 2018 bütçesi bir taraftan emekçileri artan vergi yükü altında ezerken, savunma ve güvenlik harcamalarındaki olağanüstü artış üzerinden OHAL koşullarını sürekli hale getirmeyi hedeflemektedir.
KESK olarak, başta yıllardır tüm yük adaletsiz vergiler ile omuzlarına bindirilen emekçi sınıflar olmak üzere milyonları geleceklerine yön verilen böylesine önemli bir sürece müdahil olarak bütçe hakkına sahip çıkmaya,
Savaşın, Rantın, Yağmanın bütçesine karşı hep birlikte İnsanca Bir Yaşam İçin Emekten Yana Demokratik-Halkçı Bütçe mücadelesini yükseltemeye çağırıyoruz.