ITUC Genel Sekreter Yardımcısı Jaap Wienen, ETUC Genel Sekreteri Luca Visentini ve ETUC Genel Sekreter Yardimcisi Patrick Itschert’ten olusan ITUC-ETUC heyeti 15 Temmuz Darbe Girisimi’nin ardından Türkiye’de sendikal haklar ve örgütlenme özgürlüğü konularını üyesi olan konfederasyonlar, AB Türkiye Delegasyonu ve ILO Türkiye temsilciliği ile görüşmek üzere 12-13 Ekim 2016 tarihlerinde Ankara’daydı.
Konfederasyonumuz adına Eş Genel Baskanlarımız Lami Özgen ve Şaziye Köse’nin katıldığı toplantıda ITUC-ETUC üyesi dört konfederasyondan DİSK Genel Baskanı Kani Beko, Hak İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, TÜRK-İŞ MYK üyesi TEKSİF Genel Başkanı Nazmi Irgat yer aldı.
Görüşmede sözü ilk olarak ETUC Genel Sekreteri Luca Visentini aldı ve darbe girişimini öncelikle demokrasiye, halka, vatandaşların ve çalışanların çıkarlarına karşı bir girişim olarak nitelendirerek kınadı. Darbe girişime karşı sendikaların ön saflarda yer aldığının, OHAL kapsamında aralarında sendika üyelerinin de bulunduğu on binlerce çalışanın açığa alındığının ya da işten çıkarıldığının altını çizdi. Bu durumun endişe verici olduğunu belirtti. Sendikaları destekleme konusunda, sendikal ve sosyal hakların gereğinin yerine getirilmesinin sağlanması için ellerinden geleni yapacaklarını vurguladı.
Kamu Sektöründe açığa alma ve işten çıkarmalarla ilgili olarak talep edildiği takdirde itiraz süreçlerinde ITUC ve ETUC’un Konfederasyonların yanında yer alacağını ve kamu sektöründe sorunlu olan grev hakkı, toplu pazarlıklarda yetki sorunları ve çifte rakam eşiği gibi sendikal haklarla ilgili konularda da yardımcı olmaya hazır olduklarını belirtti. Aynı şekilde ILO ve AB Türkiye Delegasyonun da bu tür konularda destek ve yardım sağlamaya hazır olduklarını belirttiklerini vurguladı.
Daha sonra söz alan ITUC Genel Sekreter yardımcısı Jaap Wienen ise,
Heyetin Türkiye halkı ve sendikalara destek sunmak için Ankarada bulunduğunu ve aynı zamanda OHAL nedeniyle hakların askıya alınması konusunda destek sunmak için hazır olduklarını, bu ziyaretin demokrasi, haklar ve adaletin sağlanması konusunda bir girişim olduğunu da belirtti.
TÜRK-İŞ temsilcisi 15 Temmuz darbe girişiminin terör örgütlerinin ne derece tehlikeli olduğunun bir göstergesi olduğunu, Türkiye tarihinde iki darbenin gerçekleştiğini ve 80 darbesiyle sendikal hakların, kazanılmış hakların nasıl askıya alındığını görmüş olduklarını, bu darbe girişimininse diğerlerinden farklı olarak devlet içinde yapılanmış olan bir örgüt tarafından gerçekleştirildiğini belirtti.
Darbe girişimi sırasındaki saldırılarda TÜRK-İŞ’e bağlı sendikalardan 6 kişinin hayatını kaybettiğini ve 20 üyelerininse yaralandığını, darbe girişiminin ardından gözaltı ve açığa almaların başladığını, kamu görevlilerinin tutuklanarak açığa alındığını, 60 bin insanın açığa alındığını ve 32 bin kişinin tutuklandığını söyledi. Bunların amacının hükümet içindeki yapıyı çözmek olduğunu, açığa alma ve tutuklamaların devam ettiğini ve 1980’de bile bu kadar tutuklama olmadığını, konfederasyon olarak hukuki süreçlerin işlemesini istediklerini ekledi.
Türkiye’de sendikal hakların kullanılamadığının, mavi yakalı işçilerin toplu iş sözleşmesinden faydalanamadığını, herkesin kendi sendikasını seçerek örgütlenebilmesinin sağlanması gerektiğinin altını çizdi.
HAK-İŞ adına söz alan Mahmut Arslan ise, 15 Temmuz Türkiye’yi işgal hareketinin ardında ABD ve batılı müttefiklerin olduğunu ve bu girişimi işgal girişimi olarak adlandırdıklarını söyledi. 15 Temmuzda üyelerinin öldüğünü belirten Arslan OHAL kapsamında işten çıkarılanlarla ilgili görüşlerini Cumhurbaşkanı ve Bakanlarla görüşerek paylaştıklarını belirtti.
DİSK Genel Baskani Kani Beko ise hem darbeye hem diktatörlüğe karşı olduklarını ve demokrasiden yana olduklarını belirtti. OHAL’i doğru bulmadıklarını ve 550 milletvekilini yok sayan KHK’lerin kabul edilemeyeceğini söyledi. Adil yargılanma hakkının gereğinin yerine getirilmesinin zorunlu olduğunu ve yüz binlerce insanın işinden edilmesini endişe verici bulduklarını ifade etti.
KESK adına söz alan Eş Genel Başkanımız Şaziye Köse ise darbelerin panzehirinin demokratikleşme olduğunu ve bunu hep dile getirdiklerini, ancak darbe sonrası süreçte OHAL ve izleyen KHK’lerle kamu emekçileri ve işçilerin hedef alınmakta olduğunu, sendikal faaliyetlere, grevlere ve iş bırakma eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle on binlerce kamu çalışanın açığa alındığını belirtti.
672 sayılı KHK ile Barış İçin Akademisyenler grubunun metnine imza atan akademisyenlerin ihraç edildiğini, 136 gazetecinin cezaevinde tutulduğunu, pek çok gazete, televizyon ve radyonun kapatıldığını, bunların gerisinde yatan neden olarak hukuksuzluğun kamuyla paylaşılmasının engellenmesini sağlama isteğinin bulunduğunu ifade etti. Açığa alınan öğretmenlerin yoğunluklu olarak Hatay gibi IŞİD’in aktif olduğu ya da Kürt sorununa ilişkin olarak savaş güvenlik konsepti çerçevesinde seçilmis illerde olduğunu, açığa alma dışında Diyarbakır merkezli bir cadı avı başlatıldığını söyledi ve günde 20-25 üyenin evlerine baskın yapılarak gözaltına alınıyor olduğuna dikkat çekti.
Gözaltına alınanlara sendika tarafından yasadışı eylemlere katılmaya zorlanıp zorlanmadıklarının sorulduğunu, 2012-2013 yıllarını kapsayan eylem ve etkinliklerden dolayı gözaltılar yapıldığını, oysa o dönemde polis amirlerinin ya da idari yöneticilerin şimdi FETÖ bağlantısı nedeniyle gözaltında tutulduğunu ya da tutuklu olduğunu söyledi.
Üyelere yönelik gözaltıların kanıt ya da delil olmaksızın, yöneticiler tarafından hazırlanan listelere göre keyfi bir biçimde yapıldığını ve tüm bu tutuklama, gözaltı ve açığa almalarla sendika üyeliklerinden istifa ettirmenin hedeflendiğini vurguladı. Devletin darbe sonrası iç yapısını yeniden düzenlerken aynı zamanda iş güvencesini kaldırdığını ve esnek, güvencesiz ve perforansa dayalı çalışma biçimlerini sisteme yerleştirme çabasında olduğunu belirtti.
Şu an korunması gereken örgütlenme hakkının ihlaline ilişkin bir diğer örneğin bildiri ve afişlerin kullanılmasının idarecilerin baskısı nedeniyle mümkün olmaması olduğunu vurgulayan Köse, grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara sahip olmadıklarını vurguladı. İki yılda bir yapılan toplu sözleşme görüşmelerinde pek çok konunun ele alınmadığını ve sadece ücret zammının görüşüldüğünü, sendika yasasının idari kararlarla suç sayılabildiğini, konfederasyonun ve basın açıklamalarının baskıya maruz olduğunu söyledi.
Köse sözlerine şöyle devam etti:
“10 Ekim’de pek çok üyemizi kaybettik, Gar önünde anma yapmak istediğimizde kolluk kuvvetlerinin baskısına maruz kaldık, bu hukuksuzluğa rağmen Diyarbakır, İzmir ve İstanbul olmak üzere üç koldan yürüyüş başlattık. 15 Ekim Cumartesi günü Ankara’da “İşimize, geleceğimize sahip çıkıyoruz, bu ağır saldırıyı da püskürteceğiz” şiarıyla bir miting gerçekleştireceklerini, bu mitingin taleplerinin OHAL kaldırılsın, KHK’ler geri çekilsin ve açığa alınan/ihraç edilen kamu emekçileri işlerine geri iade edilsin diyerek miting gerçekleştireceğiz.
KESK haksızlığa uğrayan tüm kamu emekçilerinin sesidir.
“ITUC ve ETUC’tan iki talebimiz var OHAL’e son ve göreve iadeler konusunda eş zamanlı bir eylem ve sendikal eylemlerin suçlulaştırılmasına ilişkin olarak Hükümet ile bir görüşme yapılması” diye ekledi.
Toplantı sonunda heyet bir deklarasyona hazırlayarak imza attı. Deklarasyon metni aşağıdadır.
ETUC ve ITUC Heyeti’nin 12-13 Ekim 2016 tarihli Ankara ziyaretinin ardından ETUC, ITUC, KESK, DİSK, TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ adına yayınladığı ortak açıklama
ITUC ve ETUC heyeti 12-13 Ekim 2016 tarihlerinde Ankara’yı ziyaret etmiştir.
Heyetin amacı, başarısız darbe girişiminin ardından uluslararası ve Avrupa düzeyinde sendikal hareketin Türkiye halkı ve sendikalarıyla dayanışma içinde olduğunu göstermek ve dört üye örgütle (TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK ve KESK) sendika üyelerinin güncel durumunu değerlendirmekti.
Heyet özellikle, Türk Hükümeti’nin kamu çalışanları başta olmak üzere, çalışanları çoğunlukla kanıt ve dayanağı olmaksızın veya hukukun üstünlüğü ilkesiyle örtüşmeyen bir biçimde, kitlesel olarak işten çıkarmasını endişe verici bulmaktadır.
Toplantıya katılan tüm konfederasyonlar darbe girişimini demokrasiye yönelik bir saldırı olarak görmekte, iktidarı ele geçirmeye ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik her türlü terör saldırısına ya da anayasaya aykırı teşebbüslere karşı durulması gerektiğini, ancak bu durumun demokratik hakları sınırlayan anayasal değişikliklere ve binlerce işçinin geçim kaynaklarının yok edilmesine yol açmaması gerektiğini ifade etmektedir.
AB Delegasyonu ve ILO temsilcileriyle yapılan toplantılarda heyet, hukukun üstünlüğüne duyduğu saygının yanı sıra ILO sözleşmelerinde, uluslararası ve Avrupa antlaşmalarında yer alan demokratik değerlere ve sendikal özgürlüklere yönelik koşulsuz desteğini tekrar dile getirmiştir.
Avrupa, Türkiye ve uluslararası topluluk, barışın, demokrasinin, ekonomik kalkınmanın, eşitlik ve insan onuruna yakışır işlerin yaygınlaşmasını sağlamaya yönelik çabalarını artırmalıdır.
Türkiye’de örgütlenme özgürlüğü, grev ve toplu sözleşme hakkı dahil olmak üzere sendikal hakların tanınması ve tam olarak yerine getirilmesi konusu yakından takip edilmelidir.
ITUC, ETUC ve üyeleri bu değerler için yan yanadır ve bu temel ilkeleri savunmak ve geliştirmek için çalışacaklardır.