15 Temmuz darbe girişiminin ardından 21 Temmuz’da ilan edilen OHAL ile çıkarılan KHK’ların çalışma hayatına etkilerini, kamuda yaşanan tasfiyenin ardından başka cemaatlerin devleti ele geçirmesine dair tehlikeye dikkat çeken Çelik, “Liyakat ve laiklik ilkesinin ayaklar altına alınmasıyla bugünlere gelindi. Eğer bunlardan ders çıkarılmazsa aynı sonuçlar tekrar eder. Bu darbe girişiminde çıkarılması gereken en önemli ders laiklik ve sosyal hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz olduğudur” dedi.
Sendikal faaliyet ve mücadele darbecilikle ve şiddet olaylarıyla ilişkilendirilemeyeceğini belirten Çelik, OHAL döneminde de emekçilerin haklarını aramaya ve hakları için mücadeleye devam etmesi gerektiği belirterek, mevcut OHAL ilanının sendikal hakların kullanımıyla ilgisi olmadığına dikkat çekti
İlan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) çalışma hayatında ne gibi değişiklikleri öngörüyor?
Aziz Çelik: Öncelikle şunu vurgulamak lazım: 250 yurttaşın ölümüne binlercesinin yaralanmasına yol açan kanlı darbe girişiminin ardından “olağan dışı” tedbirlerin alınması anlaşılabilir. Darbecilerin yargılanması ve cezalandırılması, darbe girişimine karışanların kamu görevinden çıkarılması ve kamunun darbecilerden arındırılması için bu tür önlemler elbette alınmalıdır. Ancak unutulmaması gereken nokta bunun tek yolunun OHAL olmadığıdır. TBMM’deki dört siyasi partinin darbe girişimine karşı ortak tutum aldığı, toplumun neredeyse tamamının darbe girişimine karşı tutum aldığı koşullarda OHAL ilan edilerek darbecilerin bombaladığı Meclis’in devre dışı bırakılması darbeyle mücadelede önemli bir zaaf doğurmuştur. Pekala darbecilerle mücadele, TBMM etkin biçimde işletilerek gerçekleştirilebilirdi. Ancak hükümet OHAL ilanını tercih etti. Ancak OHAL rejimi de keyfi ve sınırsız bir rejim değildir. OHAL döneminde de hukuka uygun davranılması zorunludur. Askeri darbe bahane edilerek bir sivil darbeye girişilmemelidir.
OHAL kapsamında üç Kanun Hükmünde Kararname yayımlandı. Bunlar 667, 668 ve 669 sayılı kararnamelerdir. Hemen belirtmek gerekirdi OHAL Anayasanın 120. maddesi çerçevesinde, demokratik düzeni veya temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik şiddet hareketleri ve bu şiddet hareketleri dolayısıyla kamu düzeninin bozulması gerekçesiyle ilan edildi. OHAL sırasında çalışma hayatını etkileyecek düzenlemeler, OHAL Kanunu 11. madde ve OHAL-KHK olmak üzere iki ayrı kategoride ele alınabilir. Bakanlar Kurulu olağanüstü halin genel amacına dönük, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda KHK yoluyla düzenleyici işlem yapılabilir. KHK ile düzlenebilecek hallerinin sınırı Anayasanın 15. maddesi ile olağanüstü halin gerekli kıldığı konulardır. Anayasa’ya göre OHAL KHK ile temel hak ve özgürlüklerinin kullanımının sınırlandırılması ve durdurulması mümkündür. Ancak KHK, olağanüstü halde dahi dokunulamayacak hak ve özgürlükler ile olağanüstü halin gerekli kıldığı koşullara uygun ve ölçülü olmalıdır. Kuşkusuz KHK ile yapılan sınırlama ve durdurmalar geçici olacaktır.
“OHAL KHK’lerin ilanının amacı dışında çalışma hayatında düzenleme yapılamaz”
OHAL KHK’lerin ilanının amacı dışında (darbe girişimi) çalışma hayatında düzenleme yapılamaz. KHK’ler ile yapılacak ve çalışma hayatını dolaylı olarak etkileyebilecek düzenlemeler OHAL’in amacı ile sınırlı ve ölçülü olmalıdır. OHAL sonrası yayımlanan kararnamelerde çalışma hayatını etkileyecek hususlar da yer almaktadır. Bunların bir bölümü çalışanların bireysel haklarına ilişkindir. Açığa almalar, görevden uzaklaştırmalar, işten çıkarmalar ve çalışanların özlük hakları (ücret, maaş, ikramiye, kıdem tazminatı vb.) bu kararnamelerden etkilenecektir.
Kuşkusuz darbeye kalkışanları ve onlara yardım edenleri görevden uzaklaştırabilir ve kamu görevinden çıkarabilir. Ancak bu sürecin hukuka uygun yürütülmesi gerekir. Ancak OHAL KHK’ları OHAL ilanı ile ilgili konularla sınırlıdır ve diğer yasalarda kalıcı değişiklik yapamazlar. Bu çerçevede darbeye karışanlar ve darbeyle bağlantılı suçları işleyenler hariç olmaz üzere çalışanlarla ilgili düzenlemeler OHAL KHK’ları ile yapılamaz.
Bu çerçevede 23 Temmuz 2016 tarihli ve 667 sayılı KHK ile yapılan düzenlemelerde bireysel çalışma haklarına ilişkin ciddi sorunlar yer almaktadır. KHK’nın kamu görevlileri ile getirdiği düzenlemeler, olağanüstü halin amacı ile sınırlı olmaktan çıkıp genel olarak kamu görevlisinin güvencesini ortadan kaldırıcı niteliktedir. 667 sayılı KHK’nın 4. Maddesine göre “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı (yakınlığı, bağı) yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” kamu görevleri idari bir işlemle kamu görevinden çıkarılabilecektir. Görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyecek, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyecekler. Bu hüküm sadece kamu görevlilerini değil kamu işçilerini de kapsamaktadır. Darbe girişimi sonrasında on binlerce kamu görevlisi Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PYD) aidiyeti, iltisakı ve irtibatı gerekçesiyle görevden uzaklaştırıldı. Önümüzdeki günlerde 667 sayılı KHK ile bunların önemli bir bölümünün kamu görevden uzaklaştırılması gündeme gelecek.
Bu süreç oldukça sancılı olabilir, hukuksuzluklar ve keyfilikler yaşanabilir. Nitekim bu yönde uygulamalar da görülmekte. Bu noktada suç işleyen, hakkı olmadığı halde kamu görevine sırf cemaat mensubiyeti nedenlerle atananlar ile suç işlememiş olanlar arasında mutlaka ayrım yapılmalı. Kolektif suç ve zihniyet suçu icat edilmemeli, suç ve cezalarda şahsilik ve kanunilik ilkesi mutlaka gözetilmelidir.
“Haklı nedenle fesih durumunda dahi işçilerin alacakları ödenmek durumundadır. Aksi angarya anlamına gelir”
Bu süreçte pekçok üniversite, sağlık kuruluşu, basın yayın organı kapatıldı. Bu kuruluşlarda çalışan işçilerin durumu ne olacak?
KHK’ler ile çok sayıda vakıf üniversitesi, hastane, vakıf, dernek, gazete, televizyon, dergi, yayınevi ve dağıtımcı kapatıldı ve malvarlıkları Hazine’ye ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne devredildi. Bunun sonucunda binlerce çalışan işsiz kaldı. KHK’lerde yer alan bir hüküm nedeniyle işsiz kalan bu insanların alacakları da tehlikeye girmiş durumda. 667 sayılı KHK’nin 2 (2) ve 668 sayılı KHK’nin 2 (3) maddesine göre kapatılan ve malları Hazine’ye devredilen kurum ve kuruluşların ve yayın organlarının “Her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden hak ve talepte bulunulamaz”. Böylece kapatılan kuruluşlarda çalışan ve işsiz kalan binlerce işçinin, eğitimcinin, gazetecinin alacaklarını (ücret ve kıdem tazminatı) tehlikeye atılmıştır.
Ücret ve diğer işçi alacakları hem Borçlar Kanunu hem de İş Kanunu açısından işverenin borcudur. Bu kuruluşlara el koyan devlet bu kuruluşlarda çalışan işçileri mağdur edemez. Bu kuruluşların kapatılması ile işçilerin ücret ve kıdem tazminatı alacakları ödenmelidir. Kapatılan kuruluşların sahiplerinin işlemiş olabileceği suçlardan dolayı çalışanlar sorumlu tutulamaz ve mağdur edilemez. Öte yandan bu kuruluşlarda çalışanların varsa işlediği suçlardan yargılanması ve cezalandırılması da ayrı bir sorundur. Ücret ve diğer işçi alacakları tamamen özel hukuk çerçevesindedir. Kapatılan kuruluşlardaki işçilerin iş sözleşmeleri haklı nedene dayalı olarak feshedilmediği sürece kıdem tazminatından mahrum bırakılamazlar. Haklı nedenle fesih durumunda dahi işçilerin varsa ücret alacakları ödenmek durumundadır. Aksi angarya anlamına gelecektir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne göre angarya OHAL koşullarında dahi yasaktır. Darbe ile mücadele işçi haklarına darbe vurmamalıdır. Böylesi bir uygulama işverenlerin OHAL’i istismar ederek işçi çıkarmasına yol açabilir.
Kapatılan sendikalar var, OHAL’de sendika kapatılabilir mi?
Bilindiği gibi OHAL durumunda temel hak ve özgürlükler sınırlanabilir. Ancak OHAL durumunda dahi sınırlanamayacak ve kullanımı durdurulamayacak hak ve ve özgürlükler söz konusudur. Yaşama hakkı, işkence yasağı, masumiyet karinesi gibi. Diğer temel hak ve özgürlükler ise OHAL maçıyla bağlantılı olarak, ölçülü olarak ve geçici nitelikte sınırlanabilir. Bu çerçevede sendikal hak ve özgürlüklerin sınırlanması mümkün. Ancak bu sınırlamada OHAL ilanının amacı ile uyumlu ve ölçülü olunması şarttır. Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımının darbe girişimi ile ilişkilendirilmesi mümkün değil. Bunun düşünülmesi bile abesle iştigaldir. Bu nedenle genel olarak sendikal hak ve özgürlüklerin OHAL KHK ile sınırlandırılması ve durdurulması Anayasa’ya aykırı olur.
667 sayılı KHK ile Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PYD) aidiyeti, iltisakı (bağı) ve irtibatı olduğu belirtilen Cihan-Sen ve Aksiyon-İş konfederasyonlarına bağlı 19 sendika kapatıldı. Bir önlem olarak darbeyle bağlantılı olduğu yönünde güçlü belirtiler olan örgütlerin faaliyetlerin durdurulması mümkün. Ancak kapatma kararı ölçülülük ilkesini aşan, kalıcı sonuçlar yaratan bir karardır. Yapılması gereken darbe girişimi ile ilgili olduğu yönünde güçlü emareler olan sendikaların faaliyetlerinin durdurulması ve haklarında dava açılmasıydı. OHAL-KHK ile sendikaların temelli kapatılması Anayasa’ya açık aykırılık oluşturur.
Ayrıca kapatılan sendikalar dışında, “milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen ve ekli listelerde yer almayan sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlar komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile kapatılır” hükmü keyfi kullanmaya açıktır. Bu hüküm ile Bakan istediği sendikayı temelli olarak kapatabilir. Umarız bu yetki keyfi olarak kullanılmaz.
“Liyakat ve laiklik ilkesinin ayaklar altına alınmasıyla bugünlere gelindi”
Bu dönemde yargı yolunun sınırlandırıldığını da hatırda tutarak, AKP iktidarının “olağan” dönemde bir biçimde hayata geçiremediği uygulamalar için bu dönem özel “fırsat”lar sunacak mı? Öte yandan AKP cemaat kadrolarını tasfiye ederken güvendiği bir kadro oluşturmaya çalışıyor. OHAL KHK’leri ile bu ne kadar mümkün?
Kuşkusuz AKP’nin olağan dönem uygulamaları göz önüne alındığında OHAL uygulaması ciddi kaygılar yaratıyor. OHAL’in bir “fırsat” olarak kullanılacağına dair yaygın kaygılar var. Kamuda yaşanan tasfiyenin ardından başka cemaatlerin devleti ele geçirmesi en büyük tehlikelerden birisi. Liyakat ve laiklik ilkesinin ayaklar altına alınmasıyla bugünlere gelindi. Eğer bunlardan ders çıkarılmazsa aynı sonuçlar tekrar eder. Bu darbe girişiminde çıkarılması gereken en önemli ders laiklik ve sosyal hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz olduğudur.
OHAL döneminde yargı yolunun sınırlandırıldığı doğrudur, OHAL uygulamaları sırasında işlenecek suçlar için mutlak bir cezasızlık zırhı getirildi. Bu son derece tehlikelidir ve hukuksuzdur. Böyle bir zırh hukuka ve anayasaya aykırıdır. Darbeyle mücadele suç işlenmesinin bahanesi olamaz.
Öte yandan yargı yolu bütünüyle kapatılamaz. OHAL ile ilgili Anayasa Mahkemesine başvurulamıyor. Ancak KHK OHAL ilanının amacını aşar nitelikte ise Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebilir. Ancak bunun fiilen mümkün olmadığı görülüyor. Dahası yürütmeyi durdurma talep edilemezse de idari dava yolu açıktır. Dahası OHAL kapsamında olduğu iddia edilen ancak amaç ve ölçülülük açısından aykırılık oluşturan işlemler için yürütmeyi durdurma kararı verilmesi mümkündür.
OHAL emekçileri nasıl etkileyecek?
Daha önce de vurguladığım gibi, OHAL uygulamasının amacı açısından bir değerlendirme yapıldığında OHAL’in emekçilere etkisinin son derece sınırlı olması gerekiyor. KHK’ler ile çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler yapılamaz. Örneğin kıdem tazminatı KHK ile düzenlenemez. Ancak OHAL sırasında gerek valilere tanınan yetkiler ve gerekse KHK ile yapılabilecek düzenlemeler emekçileri olumsuz etkileyebilir. Valilerin basın-yayın ve toplantı ve gösterilerle ilgili yetkileri keyfi kullanılırsa emekçiler bundan olumsuz etkilenebilir. Öte yandan OHAL atmosferinin yaratmış olduğu tedirginlik hak arama mücadelelerini olumsuz etkileyebilir. OHAL döneminde idarenin daha keyfi davranması söz konusu olabilir. OHAL uygulaması ile ilgili keyfi yetkiler, OHAL’ın maksadını aşar şekilde kullanımına yol açabilir.
“Sendikal faaliyet ve mücadele darbecilikle ve şiddet olaylarıyla ilişkilendirilemez”
Uzun yıllar boyunca sendikal alanda çalışma yapmış biri olarak sizin bu döneme ilişkin emekçilere önerileriniz nedir?
OHAL döneminde de emekçiler haklarını aramaya ve hakları için mücadeleye devam etmelidir. İşçiler ve sendikalar OHAL döneminde de uluslararası sözleşmeler, Anayasa ve sendikal yasaların sağladığı hakları kullanmaya devam edebilirler. Bunun önünde bir engel yoktur. Sendikalar toplu iş sözleşmesi yapabilir, iş uyuşmazlığı çıkarabilir, basın toplantısı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir, bildiri dağıtabilir ve greve çıkabilirler. Sendikal faaliyet ve mücadele darbecilikle ve şiddet olaylarıyla ilişkilendirilemez. Mevcut OHAL ilanının sendikal hakların kullanımıyla ilgisi yoktur.
Ancak Türkiye’deki genel siyasi koşulların ve OHAL’ın “doğasından” kaynaklanan keyfilikler ve sınırlamalar ve hak ihlalleri yaşanması çok mümkündür. Bu nedenle OHAL’in bir an önce kaldırılmasını ve uzatılmamasını talep etmek gerek.
Sendika.Org