18 Nisan günü(dün) YKM önünde toplanarak Adalet Bakanlığına yürüyen ve burada basın açıklaması gerçekleştiren KESK'li kamu emekçileri, "Büyük Eğitim Yürüyüşü" sırasında yaralanan Dengiz Sönmez hakkında verilen mahkemenin takipsizlik kararını protesto ederek kınadı.
Haziran 2009 yılında gerçekleştirilen "Büyük Eğitim Yürüyüşü" kapsamında anayasal, demokratik, sendikal haklarını kullanmak isteyen üye ve yöneticilerimize uygulanan "orantısız güç ve şiddet" sonucu yaralanan ve malulen emekli edilen Dengiz Sönmez açmış olduğu dava sonucunda, uzun süren yargılama işleminin ardından verilen mahmenin takipsizlik kararı ve olayın orantılı güç olarak nitelendirilmesiyle yeni bir hukuk skandalına imza atıldı.
Adalet Bakanlığı önünde basın açıklamasını okuyan Genel Sekreterimiz İsmail Hakkı Tombul'un metni aşağıdadır:
Bilindiği üzere Konfederasyonumuza bağlı Eğitim Sen tarafından, eğitim sorunlarına dikkat çekmek, eğitimde ve diğer alanlarda yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarına son verilmesi, herkese eşit, parasız ve nitelikli eğitim ve grevli toplusözleşme hakkının tanınması talepleriyle 3-4-5 Haziran 2009 tarihlerinde “Büyük Eğitim Yürüyüşü” eylemi gerçekleştirilmiştir.
Bu kapsamda anayasal ve demokratik sendikal haklarını kullanarak 5 Haziran 2009 tarihinde, Ankara’da, Milli Eğitim Bakanlığı önünde basın açıklaması yapmak isteyen arkadaşlarımıza kolluk kuvvetleri tarafından orantısız güç kullanarak müdahale edilmiştir. Kaldırımları dahi kapatarak arkadaşlarımızın bakanlığın önüne ulaşmasına engel olan polis memurlarının jop, tazyikli su ve gaz bombaları ile müdahalesi sonucunda pek çok arkadaşımız yaralanmıştır. Olaylar esnasında yere düşen Eğitim Sen Artvin Şube başkanımıza yönelik polis saldırısı devam ederken, onu yerden kaldırmak isteyen Dengiz Sönmez arkadaşımıza bir çevik kuvvet polisi tarafından galiz içerikli küfür edilmiştir. Dengiz Sönmez, küfür edeni görmek için döndüğü anda kaskın içinden yüzünü gördüğü çevik kuvvet polisi cop ile sağ gözüne vurmuştur.
Bugün, Eğitim Sen 2 Nolu Şube Başkanlığı görevini yürütmekte olan Dengiz Sönmez gözünden defalarca operasyon geçirmiş, işlevini yitiren göz bebeği yerine ameliyatla yapay iris takılmıştır. Aldığı darbe sonucu ortaya çıkan göz tansiyonu nedeniyle ömür boyu ilaç kullanmaya mahkûm edilmiştir. Her şeyden önemlisi gözü büyük ölçüde görme yetisini kaybeden arkadaşımız çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden malulen emekli olmak zorunda bırakılmıştır. Darp sonucu görme yetisini büyük oranda kaybeden arkadaşımıza dair haberlerin basında geniş yer almasının da etkisiyle olayın kamuoyuna mal olduğu ve haklı tepkilere yol açtığı bilinmektedir. Güvenlik güçlerine kask numarası takılma zorunluluğunun bu vahim olaydan sonra getirildiği de basına yansımıştır. Tüm bunlara rağmen, onlarca tanığın gözleri önünde yaşanan bu vahşi saldırı ile ilgili suç duyurusunda bulunan arkadaşımıza uzun bir süre sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen yanıt ile son dönemde artan hukuk skandallarına bir yenisi eklenmiştir.
Arkadaşımızın hayatını alt üst eden bu vahşi saldırı başsavcılık tarafından “orantılı güç kullanımı” olarak değerlendirilmiş ve takipsizlik kararı verilmiştir. Tanık olarak gösterilen kişilerin yanı sıra polislerin de ifadesi dahi alınmadan, polis kameralarının görüntüleri dikkate alınmadığı gibi polisle yüzleştirilme talebinin de yerine getirilmediği koşullarda verilen başsavcılık kararı ibret vericidir. Başsavcılığın “şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair” kararı adalet beklentisi içerisinde olan herkesi hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu karar anayasal ve demokratik haklarını kullanmak isteyenlere yönelik polis şiddetinin hukuk tarafından meşrulaştırılmasından başka bir anlam taşımamaktadır.
Diğer taraftan yapılan polis saldırısı sabit olmasına rağmen soruşturmanın bu kadar uzun sürmesi ve bir sonuç alınmaması, benzer olaylarda olduğu gibi suçlu polisleri koruma refleksinin somut bir yansımasıdır. Sendikaların en demokratik eylemlerine bile tahammül edemeyenler, kamu emekçilerinin üzerine savaşa gider gibi biber gazı, cop ve tazyikli su ile müdahale ederek yaralanmalara, hatta ölümlere bile sebep oluyorken, bu suçu işleyenlerin hukuk adına korunmaya çalışılması kabul edilemez. Bir insanın gözünü çıkarmaya varan müdahaleyi “orantılı güç” olarak değerlendirmek hangi hukukla bağdaşır? Bu vahşet orantılı güç ise orantısız güç nedir?
Polis copuna, vahşetine hukukun kalkan olarak kullanılmak istendiğini gösteren, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının utanç verici kararını kınıyoruz. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığımız itiraz dikkate alınarak, anayasa’ya, iç hukuk hükmündeki uluslar arası sözleşmelere ve usule aykırı savcılık kararı derhal kaldırılmalıdır. Olay hakkında etkin bir soruşturma yürütülmeli; failler ve sorumluların adalete hesap vermesi sağlanmalıdır.