Bugün, Eğitim Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında Eğitim Sen Genel Başkan’ı Ünsal Yıldız, 21 Aralık’ta gerçekleştirilecek greve ilişkin kamuoyu bilgilendirmesi yaptı.
Yıldız, "başka bir ülke ve dünya tahayyülü olan herkesi yargılayan, soruşturan, tutuklayan AKP’nin ülkeyi yarı açık cezaevine dönüştürmeye çalıştığını; Konfederasyonumuz KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in, Eski Genel Kadın Sekreterlerimiz Elif Akgül ve Gülçin İsbert’in ve şu anki Genel Kadın Sekreterimiz Sakine Esen’in de aralarında bulunduğu 25 KESK üye ve yöneticisine verilen hapis cezasının ise bunun son örnekleri olduğunu; kapitalizmin yeni çehresini Türkiye’de uygulamak için emekçilerin haklarını gasp edildiğini" dile getirdi.
Çıkarılan KHK’larla eğitimin laik, demokraik yapısının terk edilerek piyasacı eğitime geçildiğini dile getiren Yıldız, "Önce öğretmenlere üç ay tatilin fazla olduğunu söyleyen, daha sonra ‘tam gün çalışın’ diyen ve en sonunda öğretmenlerimize başka iş bulmaları gerektiğini öğütleyen Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in bu öğüdünü asla kabul etmiyoruz" dedi.
Eğitim Sen Genel Başkan’ı Ünsal Yıldız’ın basın açıklaması metni:
Haklarımıza Sahip Çıkmak ve Baskılara Karşı Mücadeleyi Yükseltmek İçin Greve Gidiyoruz!
Çalışma ve yaşam koşullarımızın gittikçe kötüleştiği, en temel haklarımızın birer birer elimizden alınmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. AKP hükümeti, özellikle emekçilerin çalışma yaşamına yönelik olarak gündeme getirdiği yasal düzenlemeler ve fiili uygulamalarla kamu hizmetlerini büyük ölçüde ticarileştirilerek, kamuda esnek ve güvencesiz istihdamı yaygın hale getirdi.
Eğitimin ve eğitim emekçilerinin yıllardır yaşadığı sorunlara kalıcı çözümler üretilmemiş, sorunlarımızın çözülmesi noktasındaki taleplerimiz görmezden gelinmiştir. Son yıllarda eğitimin bütün kademelerinde yaşanan ticarileştirme uygulamalarının sürmesine, çeşitli adlar altında angarya çalışmanın yaygınlaşmasına, baskılar, sürgünler ve anti demokratik uygulamalara karşı sessiz ve tepkisiz kalmayacağımızı göstermek için 21 Aralık Çarşamba günü;
– Eğitimde esnek ve güvencesiz çalışmaya son verilmesi için,
– Demokratik, nitelikli, kamusal, laik ve anadilde bir eğitim için,
– Yaratılmaya çalışılan baskı ve korku imparatorluğuna karşı durmak için,
– Gözaltı ve tutuklamaların son bulması için,
– Eğitime ve okullarımıza bütçeden daha fazla pay ayrılması için,
– Öğretmen açıklarının kapatılması ve ataması yapılmayan öğretmenlerin kadrolu atanması için,
– Sefalet zamlarına ve ek ödemelerdeki adaletsizliğe dur demek için,
– KHK’lar ile getirilen haksızlıkların ve özellikle ek ödemelerle ilgili adaletsizliklerin düzeltilmesi için,
– Performans değerlendirmesi ve rotasyon uygulamalarının kaldırılması için,
– YÖK’ün kaldırılması, üniversitelerin özerk, bilimsel, demokratik yapıya kavuşturulması için,
– Özür grubu atamalarının önündeki engellerin kaldırılması için,
– Temel tüketim maddelerinden vergi alınmaması, ilaçta katkı payı, sağlıkta katılım payı adı altında alınan paraların kaldırılması, vergi payının düşürülmesi herkesten kazancına göre vergi alınması ve vergide adalet için,
– Tüm çalışanlara insan onuruna yakışır bir ücret ve sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması, çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için,
Türkiye’nin dört bir yanında görev yapan eğitim ve bilim emekçileri olarak GREVE GİDİYORUZ.
Esnek ve güvencesiz çalışma yaygınlaşıyor!
Hükümet, emekçilerin haklarına yönelik düzenlediği her saldırı öncesinde, saldırılara karşı çıkacak kesimlere yönelik yoğun bir karalama kampanyası yapıyor. Sağlık hakkını hedef alan düzenlemeler öncesinde sağlık emekçileri ve hekimler hedef tahtasına konulmuştu. Eğitim emekçilerinin sosyal hakları ve iş güvencelerine yönelik düzenlemeler de benzer şekilde, öğretmenlerle ilgili karalama faaliyetler eşliğinde yürütülmektedir. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, öğretmenlerin üç ay tatil yapmadığını çok iyi bilmesine rağmen “öğretmenler üç ay tatil yapmayacak” ifadesi ile kamuoyunu yanlış bilgilendirerek eğitim emekçilerine yönelik olarak önümüzdeki dönem gerçekleştirecekleri saldırılara zemin hazırlamaya çalışmıştır.
Milli Eğitim Bakanı, öğretmenlerin “sabah sekiz akşam beş” çalıştırılacağını, öğretmenlerin “yeterliliklerinin” üç yılda bir sınavla ölçüleceğini, eğitim emekçilerinin iş yükünü arttıracak olan performans değerlendirme uygulamasını hayata geçireceğini bugünden ilan etmiştir. AKP’nin istediği, eğitim emekçilerinin “piyasa koşullarına uyumlu” şekilde çalıştırılmasıdır.
Öğretmen açıkları ve ataması yapılmayan öğretmenler sorunu devam ediyor!
Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 150 bin aşkın resmi öğretmen açığı ve 300 bini aşkın ataması yapılmayan öğretmen bulunmaktadır. Bu temel gerçeğe rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, ataması yapılmayan öğretmenlerin “yeteneklerine uygun başka iş bakmalarını” tavsiye edebilmektedir.
Her yıl eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmen sayısı 33 bin 793, diğer fakültelerden mezun olup formasyon alanların sayısı 39 bin 359’dur. Her yıl toplamda 73 bin 142 kişi öğretmen olarak mezun olmakta ve kadrolu olarak atanmayı beklemektedir. Dünyanın hiçbir yerinde, üniversitelerinde öğretmen alarak yetişmiş eğitimcilerine, öğretmen açığına rağmen, “gidin başka işte çalışın” diyen bir bakan bulmak mümkün değildir.
AKP’nin sefalet zammı vergi dilimine gidiyor!
AKP Hükümeti, 2012 bütçesinde kamu emekçilerine ilk altı ay için %3, ikinci altı ay için %3 olmak üzere toplam %6 zam öngörmüştür. Henüz toplusözleşme ile ilgili yasal bir düzenleme yapılmadan böyle bir adım atılmış olması, bizleri ve örgütlü gücümüz olan sendikalarımızı yok saymak anlamına gelmektedir. Hükümetin 2012 yılı için öngördüğü yüzde 6’lık zam oranının tamamı, yılın ikinci yarısında vergi dilimi uygulaması nedeniyle zaten geri alınmaktadır. Elektrik, doğalgaz vb temel tüketim ürünlerine gelen zamlar ülke çapında yaşanan yoksulluğu daha da arttırmaktadır.
Eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarının çözülmediği, angarya çalışmanın yaygınlaştığı koşullarda nitelikli bir eğitim hizmetinden bahsedilemez. Bugün eğitim sisteminde yaşanan sorunların sorumluları, ülkenin dört bir yanında fedakarca çalışan eğitim emekçileri değil; eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarının çözüm taleplerine kulaklarını tıkayan siyasi iktidardır. Bizler için bıçak kemiğe dayanmıştır.
AKP baskı ve korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyor!
AKP Hükümeti iktidara geldiği ilk günden itibaren emek düşmanı politikalar uygulamakla yetinmemiş, hükümetin çizgisi dışında hiçbir düşünceye özgürlük tanımamıştır. Özellikle son aylarda AKP’nin “ileri demokrasi”si dokunanın yandığı bir hal almaya başlamıştır. Konfederasyonumuz KESK’le birlikte başta eğitim ve sağlık alanı olmak üzere ekonomik ve sosyal haklarda yaratılan tahribata dur demek, kazanımlarımızı korumak, ülkemizi tek parti diktatörlüğüne doğru sürüklemekte olan aşırı otoriter gidişata seyirci kalamayız.
Ülkenin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine dalga dalga gözaltı operasyonlarıyla alınan insanlar cezaevlerine sığmıyor artık. Gerçi etrafı duvarlarla çevrili cezaevlerine bile gerek kalmayacak yakında. Çünkü düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı doğrultusundaki en masum faaliyetler bile yandaş medya aracılığıyla suçla özdeşleştirilmekte, gazeteciler, basın mensuplar, akademisyenler, öğrenciler gözaltına alınmakta, tutuklanmakta, idari ve adli baskılarla karşı karşıya kalmaktadır.
Cezaevinde bulunan gazeteci sayısı ile dünyada ikinci sıraya yerleşen Türkiye bu gidişle, akademisyen, seçimle iş başına gelmiş siyasetçi, yerel yönetici, kadın hakları savunucusu, sendikacı, akademisyen tutuklularla da ön plana çıkmaktadır.
Bilindiği gibi iki gün sonra, 10 Aralık tarihinde, insan hakları evrensel bildirgesinin kabulünün yıl dönümünü kutlayacağız. Ne yazık ki 10 Aralıkta sendikamızın 18 üye ve yöneticisi insan hakları gününü cezaevinde kutlayacak. Çünkü aralarında Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın da bulunduğu bu arkadaşlarımız en temel insan haklarını, düşünce ve ifade özgürlüklerini, örgütlenme ve siyasal katılım haklarını kullandılar. Demokratik barışçıl basın açıklamalarına katıldılar. Bu nedenle evleri basıldı, çocuklarının gözleri önünde elleri kelepçelendi ve tutuklandılar.
İzmir’de yapılan bir operasyonla gözaltına alınan başka üye ve yöneticilerimiz ise “örgüt üyesi olmamakla birlikte” şeklinde yaratılan bir “suç”tan dolayı altışar yıl hapis cezasına çarptırıldılar. Hapis cezası verilenler arasında sendikamızın kurucu merkez kadın sekreteri ile günümüze değin merkez kadın sekreterliği yapmış ve halen yapmakta olan arkadaşlarımızın tümünün bulunmasını ayrıca manidar buluyoruz. Cennetin annelerin ayaklarının altında olduğunu söyleyen bir hükümetin iktidar olduğu dönemde demokratik toplumsal muhalefet içinde yer alan, ekonomik demokratik hak mücadelesi için örgütlenen kadınların hapis cezalarına çarptırılmaları üzerinde düşünmeye değerdir.
652 Sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri hakkında KHK yeni mağduriyetler yarattı!
652 sayılı KHK’da yer alan ve almayan ifadelerle, eğitimin hedeflerinde temel bir değişikliğe gidilmiştir. Eğitimde “girişimcilik” ve “küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim” öne çıkarılarak, eğitim sisteminde yaşanan piyasalaştırma uygulamaları daha da hızlandırıldı. Öte yandan devletin niteliklerini sıralarken zikredilen “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” ifadesi 652 sayılı KHK ile kanun metninden çıkarıldı.
Okul öncesi eğitim ile ilköğretim genel müdürlükleri birleştirilerek, ilköğretimde zorunlu olan din dersinin “temel eğitim” adı altında okul öncesini de kapsamasının önü açıldı.
Öğretmenlerin özür grubu tayinlerini yılda bir kez ve yaz aylarında yapmaları düzenlenerek, onbinlerce öğretmen mağdur edildi.
652 sayılı KHK ile eğitim yöneticilerinin yetki ve sorumlulukları da yeniden düzenlendi. Buna göre, yöneticiler bundan sonra görevlerini sadece mevzuata, plan, program ve emirlere göre değil, aynı zamanda “performans ölçütlerine” ve “hizmet kalite standartları”na uygun olarak yürütecekler.
652 sayılı KHK ile yapılan bir başka değişiklikle, okul ve kurum müdürleri, yazılı ve/veya sözlü olarak yapılacak okul veya kurum müdürlüğü sınavında başarılı olmak kaydıyla, hizmet süreleri, “performans” ve “yeterlikleri” dikkate alınarak il milli eğitim müdürünün teklifi üzerine “vali tarafından” atanacak.
MEB, kendileri gibi düşünmeyen tek bir kişiyi bile yönetici yapmamak için sözlü sınav sistemini yeniden getirdi. Danıştay’ın daha önce yapılan sözlü sınavları objektif bulmayıp iptal etmesine rağmen, MEB’deki siyasal kadrolaşmayı tamamlamak için yeniden sözlü sınav getirildi ve bir kez daha yargı kararları yok sayıldı.
652 sayılı KHK ile kamu yönetimi açısından son derece önemli olan “kariyer” ve “liyakat” ilkeleri yöneticilerin seçiminde kriter olmaktan çıkarıldı. Danıştay’ın eğitim yöneticilerinin seçiminde yaşanan siyasal kadrolaşmaları iptal ederken verdiği kararlarının temelini oluşturan bu iki temel ilkeye yer verilmemesi, bakanlığın eğitim yöneticilerini istediği biçimde seçmesinin önünü tamamen açtı.
MEB 652 sayılı KHK ile piyasa odaklı uzmanlık sistemine geçildi. MEB önümüzdeki dönem, öğretmen yetiştirmeyen eğitim kurumlarından mezun olan 400 uzman yardımcısı ve 50 uzman istihdam edecek ve eğitim politikaları artık bu uzmanlar tarafından belirlenecek.
Hükümetin çıkardığı KHK’lar ile sözleşmeli istihdam edilecek yönetici, uzman, uzman yardımcıları, denetçi ve denetçi yardımcılarının, tıpkı piyasada faaliyet gösteren bir şirket yöneticisi gibi çalışmaları ve alacakları tüm kararlarda maliyet bilinci ile hareket etmeleri hedeflendi.
Sınavla gelen eğitim yöneticileri, “performans” ve “yeterlilikleri” göz önünde bulundurularak rotasyona tabi tutulacaklar. Kamu eğitim harcamalarında artık performans ölçümlerinin sonuçları dikkate alınacak. Eğitimde performans değerlendirmesi ve verimlilik kriterinin belirlenmesinde artık eğitim hizmetlerinin niteliği değil; niceliksel sonuçlar ön plana çıkacak.
“Eşit işe eşit ücret” gibi kamuoyunda olumlu algılanan, ancak “işe göre ücret” anlamına gelen düzenlemelerle, sadece üst düzey kamu yöneticilerinin ücretleri arttırılırken, eğitim emekçilerinin maaşı her zaman olduğu gibi yine sefalette eşitlendi.
Eğitim Sen olarak sadece günümüzü değil, bizden sonraki kuşakları dahi etkileyecek olan böylesi bir kapkaç zihniyetini kabul etmemiz mümkün değildir. Biz eğitim ve bilim emekçileri olarak kanun hükmünde kararname cumhuriyeti dayatmasını kabul etmiyoruz. Bunun için 21 Aralıkta iş bırakıyoruz.
Siyasi kadrolaşma tüm hızıyla sürüyor!
Eğitimde yaşanan siyasi kadrolaşma, hiçbir dönemde olmadığı bir düzeye ulaşmış bulunuyor. Sorun sadece önemli konumların, yetersiz yandaşlara peş keş çekilmesi ile sınırlı değildir. Eğitim bir ülkenin gelecek kuşaklarını, dolayısıyla yarınlarını ilgilendiren bir sistemdir. Bu sistem siyasete bu kadar alet edilerek ayaklar altına alınmamalıdır.
Eğitim alanına bir müdahale yapılacaksa, daha demokratikleştirmeye, içeriğin ırkçı, cinsiyetçi, ötekileştirici söylemlerden arındırılmasına, istihdamdaki cinsiyete dayalı eşitsizliği ortadan kaldırmaya, eğitim ve bilim emekçisi kadınların hak ettikleri üst konumlarda yer almalarını sağlamaya yönelik olmalıdır. Eğitimin ülkede kullanılan farklı anadillerini dikkate alarak çift dilli veya çok dilli hale getirilmesine yönelik olmalıdır.
Mevcut Sendika Yasa Taslağı Kabul Edilemez!
Hükümet, hazırladığı 4688 sayılı yasa taslağı ile yılardır verdiğimiz meşru fiili mücadeleyi, kazanılmış haklarımızı hiçe sayıyor. Grev ve toplu sözleşme hakkımızı, örgütlenme özgürlüğümüzü, özlük ve demokratik haklarımızı engellemeye çalışıyor. Taslakta, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti’nin yedi üyesinden dördünün yandaş konfederasyona verilmesinin öngörülüyor olmasını kabul etmiyoruz.
Toplu sözleşmenin kapsamının daraltılmasını kabul etmemiz mümkün değildir. Taslak kamu görevlileri hakem kurulunun çoğunluğunun da hükümet tarafından atanmasını öngörüyor. Tüm bu nedenlerden dolayı mevcut taslağı kazanılmış haklarımıza karşı bir saldırı olarak değerlendiriyoruz ve taslağı tümüyle reddediyoruz.
Özlük Haklarımıza Sahip Çıkıyoruz!
Ekonomik demokratik haklarımızın yanı sıra özlük haklarımıza da sahip çıkıyoruz. Örneğin özür grubu atamalarının önündeki engellerin de kaldırılmasını talep ediyoruz.
Çocuklarımız İçin Kreş İstiyoruz!
Çocuk sahibi emekçiler için çocuklarını güvenerek bırakabilecekleri kreşler açılmasını istiyoruz.
Yoksul Öğrencilerimize Günde Bir Öğün Yemek Verilsin!
Yoksul bölgelerdeki okullarımızda, öğrencilerimize bir öğün yemek verilmesini, kız çocuklarının okullaşması önündeki sosyo-ekonomik engeller ortadan kaldırılmasını istiyoruz.
Mevsimlik Tarım İşçisi Öğrencilerimizin Eğitim Hakkı Güvenceye Alınsın!
Mevsimlik tarım işçiliği mevcut haliyle eğitim çağındaki çocuklarımızın eğitim hakkını ortadan kaldırmaktadır. Tarım işçilerini kapsayacak bir sosyal güvenlik yasası çıkarılmalı, aileleriyle mevsimlik tarım işçiliğine giden çocuklarımızın eğitim haklarını kaybetmemeleri için gereken düzenlemeler vakit geçirilmeksizin yapılmalıdır.
Korku ve Gerilim Siyasetiyle Sosyal Haklarımızın Gasp edilmesine Sessiz Kalmayacağız!
Eğitim ve bilim emekçileri olarak, korku ve gerilim politikalarıyla siyasal haklarımızın kullanılmaz hale getirilmesini, düşünce ve ifade özgürlüğünün ayaklar altına alınmasını kabul etmiyoruz. Göz altılara, baskılara, tutuklama terörüne son diyoruz. Tutuklu arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmasını, zorlama ceza maddeleriyle yaratılmış suçlara verilen cezaların ortadan kaldırılmasını, devam eden davaların geri çekilmesini talep ediyoruz.
21 Aralık’ta tüm eğitim ve bilim emekçilerini greve davet ediyoruz.
21 Aralık grevi, sendikal hak ve özgürlüklerimizin korunması ve geliştirilmesi mücadelemizde 20 yılı aşkın bir süredir sürdürdüğümüz kararlı yürüyüşümüzün önemli bir durağı olacaktır. Bugün yok edilmek istenen haklarımızın, yıllardır uğruna mücadele ettiğimiz değerlerimizin bir lütuf olmadığı bilinciyle, dişimizle tırnağımızla kazandığımız haklarımızın yok edilmesine daha fazla seyirci kalamayız.
Eğitim ve bilim emekçileri olarak 21 Aralık’ta, Türkiye’nin dört bir yanında haklarımıza sahip çıkmak ve baskılara karşı mücadeleyi yükseltmek için GREVE gidiyoruz!